'Sercan'la evlenmek istiyor muyum?' diye hiç sormamıştım kendime. Sorsam bile beynimin bu soruya hata vereceğine emindim. Onu tanımıyordum, hakkında bildiklerim sadece kardeşinin anlattıklarından ve şu bir ayda gördüklerimden ibaretti, o ve aşk... Ben aşk istiyordum. Kalbimde o çarpıntıyı duymak, karnımın içinde kelebeklerin uçuşmasını istiyordum. Sercan'a dönüp baktığımda ise hissettiğim mide ağrısı, heyecan ve yüz kızarıklığıydı. Bir el kalbimi sıkıyor gibi oluyordum. Bunların çoğu aşk romanlarında anlatılmayan hislerdi. Benden hala sorusuna cevap bekliyordu.
"Bilmiyorum. Senin için çok saçma olabilir, ama..." bakışlarımı cama çevirdim. "Ben aşk istiyorum. Hani şu romanlarda olanlardan... Sen de kitap okuyorsun, anlıyorsundur."
"Kalp çarpıntısı, kelebekler, böcekler gibi saçmalıklar mı?" diye sordu hafif alaylı bir ses tonuyla. Benimle mi dalga geçiyordu, yoksa kitaplarda klişeleşmiş hislerle mi emin değildim?
"Benimle dalga geçebilirsin." dedim. Sonuçta aşk romanı okusa bile erkekti. Hangi erkek aşkı isterdi ki? Kitaplardakiler hariç, çünkü onlar kusursuz aşık heriflerdi.
"Peki, ya ben senden aşk istersem?"
"Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar."
-
Birbirimizi severek gururumuzu yitirdik, ihtiraslarımızın esiri olduğumuz yerde aklımızı ve korkup uzaklaştığımızda bağımızı yitirdik.
Geri döndük, kazanacağımızı sandığımız her an kaybederek inancımızı yitirdik.
Birbirimizi yitirdik.
Kendimizi bitirdik.
Ve geriye, birkaç hatıradan başka hiçbir şey kalmadı; ama onları da anımsayamıyoruz.
Çünkü çok sevip de yine yenilmekten korkuyoruz.
Fakat onsuz bir savaşın galibi olmak fazlasıyla vahim,
bu yüzden onu sevmek-
Unutmamam gerekli; birbirimizi severek gururumuzu yitirdik, ihtiraslarımızın esiri olduğumuz yerde aklımızı...