Beyaz fayanstaki birkaç damla şarap, kendilerince şekillenirken başımın döndüğünü hissettim. Elimdeki kadehi sıkıca tutarken benim gibi dikilmekte olan bedene kilitledim gözlerimi. Sarhoş olmuş, elindeki kadehi çoktan zemin ile buluşturmuştu ama irkilmiş olmama rağmen bir tepki vermemişti. Şeytanlar, zihinlerimizden bedenlerimize de hakim olurken ben de onun gibi tepkisiz bir hal aldım. İki şeytanın alevleri yayılırken uzun koridora, çatışıyorlardı kendi aralarında. Gözlerinde boş bir ifade kalırken yavaş ama büyük, çarelerin çaresiz kaldığı zamana inat büyük bir adımla kapattı aramızdaki mesafeyi. Yüzü, her bir ayrıntısı özenle işlenirken bu kadar yakın oluşu engel değildi mükemmeliyetine. Yavaş hareketleri kendisini tekrarlarken elleri yavaşça yukarı uzandı ve yüzümü kavradı. Yanağımı saran eli, beni kendisine yaklaştırırken o da yaklaştı yüzüme. Amacı yoktu, amacımız neydi anlamayacak kadar sarhoştuk, pek de umursamazdık. Dudağı dudağımın kenarına denk gelirken, kendini geri çekti diğerleri gibi olmayan bir yavaşlıkta. Sermest bir kalbe meftun olmak; hiç sanmadığımız kadar zordu belki de. Giriftar olmak, sermest olmaktan da dağıtırdı belki de.