(Kriminolojide MO; suçlunun imzasını tanımlamak için kullanılır. Tam açılımı Modus operandidir. Kısaca katilin izi diyebiliriz.)
Rüyalar her zaman toz pembe değildir ve uyumak bazen acı çekmek demektir.
Peki ya başkasının rüyasına girebilseydiniz ne olurdu? Düşününce "Bu olağanüstü, harika bir şey." dediğinizi görüyorum. Ya katillerin rüyasına misafir olsaydınız, hala aynı şeyi düşünür müydünüz?
Yunus Emre cinayet masasının komiserlerinden biriydi. Genç yaşta başarılı olmasının elbette bir çok nedeni vardır. Ama şüphesiz en büyük nedeni katillerin rüyasına girebilmesiydi. O böyle bir şeyi yaşamak istemesede rüyalarına engel olamıyordu.
Önünde iki yol vardı; ya rüyalarını görmezden gelip zamanla alışacaktı ya da rüyalarında gördüğü ip uçları ile katilleri yakalamaya çalışacaktı.
Peki siz, Yunus Emre'nin yerinde olsanız ne yapardınız?
Not:Bu kitabım için ilham olan, fikirlerini sunan ve her soruma hakkıyla cevap veren tüm yazar arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Ayrıca konu itibariyle +18 (kan, cinayet...) kavramlar vardır.
Tamamen hayal ürünüdür. Kitapta geçen kişi, kurum ya da olayların gerçeklik ile herhangi bir alakası yoktur.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.