"Sen," dedi heyecanını gizleyemeyen ince sesiyle. Gözleriyle gözlerimi inceliyor ve soracağı soruya dürüst yanıt vereceğimden emin olmaya çalışıyordu. Gülümsedim. Soruların cevaplarını böylesine merak etmeyi bırakalı uzun zaman oluyordu. Çünkü cevabına ulaştığım her soru ruhuma sadece fazladan bir yara bırakıyordu. "Büyüdüğünü ilk kez ne zaman anladın?" Durdum. Gözlerimi gözlerinden çekip, önümdeki ceviz ağacına diktim. Sorunun cevabını düşünmeye ihtiyacım yoktu aslında. Biliyordum. Sadece küçük bir çocuğa nasıl anlatabileceğimi düşünüyordum. Büyümeye hevesli bir çocuğun hevesini söküp almak, en büyük suç değil de neydi? Bunu yapamazdım. Yavaşça gülümsedim ve gözlerimi tekrar gözlerine diktim. "Bir gece, sıcak bir aile sohbeti evimizin içini sarmıştı, ufaklık." Bir an oturup ağlamak istedim. Söylediğim ve söyleyeceğim her yalan için. Kendim için ve en çok onun için. "Bir anneme bakıyor, bir de babama bakıyordum. Gülüşlerimiz öyle çoktu ki hayatımda hiç o kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Sonra gözlerim pencereye kaydı. Karanlık, tek tük sokak lambalarının aydınlatmaya çalıştığı sokağa baktım. Ama gördüğüm şey o ıssız sokak değildi. Yansımamın gözlerindeki, bir köprüde genç bir kadınla bir çocuk arasında sıkışmış olan bendim. Tam ortasında durduğum o köprüde çocukluğumu geride bırakıp o genç kadına ilerledim. İşte o zaman büyüdüğümü anladım." Ona bakmasam da gülümsediğini biliyordum. O da ona yalan söylediğimi biliyordu. Aslında o gece ailemle geçirdiğim güzel bir gece değildi. Ama o zaten bunu biliyordu. Aslında beni zehirleyen çocukluğumu geride bırakamamıştım. Bunu da biliyordu. Çünkü o benim çocukluğumdu. Gözlerimi yanımda oturan yansımama çevirdim. Ardından sesi beni uçurumdan aşağı itti. "Sen beni hiç geride bırakamadın."All Rights Reserved
1 part