The Poison of Innocence // Hufflepuff+Slytherin
40 parts Complete "Biliyor musun Roma, bence sen iyi birisin."
Roma bana bakmıyordu. Yeşil gözleri çeşmenin ucunda, suyu usul usul içen karganın üstündeydi. Boynunu hafifçe eğmişti. Buna rağmen belli belirsiz bir gülümsemenin, benden gizlenmeye çalışarak ortaya çıkmaya çalıştığını gördüm.
"Ya?" Beni her zamanki gibi çok ciddiye almadan alaycı bir ifadeyle yanıtladı. Şaşırmamıştım fakat pes edecek de değildim. Biraz daha ona yaklaştım. Bunu beklemediğini çok nadir yakaladığım şaşkın, ne yapacağını bilemeyen bakışlarının arasında anladım. Ne zaman ona yaklaşsam bedenim beni ondan uzaklaştırmak istiyordu sanki. Vücut ısım düşüyor, ellerim titriyor, tenimi yakacağını bile bile bir alev topuna yaklaşıyormuşum gibi hissediyordum.
Fakat yine de durmadım.
Çeşmeyle arasına girdim. Gözlerinin içine korkmadan baktım. Ondan korktuğum falan da yoktu zaten. Yalnızca bana hissettirdiklerinden çekinmiştim bunca zaman. Sert yüz hatları gerildi. Şakağının altında, çenesinin yanındaki kemik oynayıp dururken iri gözleri yüzümde geziniyordu.
"Ciddiyim. Kötü biri olduğunu düşünmüyorum."
Hiçbir şey söylemeden beni izlemeye devam etti. Kalbim gümbür gümbür atarken ondan uzaklaşmamak için çok büyük bir çaba harcıyordum. Roma Vergilius'un karşısında böyle dimdik durmak benim için bir meydan okumadan başka bir şey olamazdı bir süre önce.
"İnsanlar senin benden korkacağını bekler," dedi. "Çekineceğini, geri duracağını, yaklaşmayacağını."
"Korkmuyorum," dedim kendimden bu kadar emin olmama ben bile şaşırırken.
Başını salladı. Kalın kaşlarının arasına küllü, mat, kahve rengindeki bir tutam saç düştü. Yutkununca etrafta yağan kar tanelerinin kristalleri bile onun bu sesinde yankı yaptı sanki. Gözlerini benden uzun parmaklarına çevirdi.
"Biliyorum. Ama sen beni korkutuyorsun."