Her hikayenin bir başlangıç noktası vardır ve her başlangıç noktası, başka bir hikayenin sonunu taşır.
Ayın kızıla vurduğu, insanların derin uykuda olduğu, ormanların sessiz olduğu ve dünyadaki her şeyin kendi köşesine çekildiği saatlerde asla uyumayan biri vardı...
Bir adam...
Gözlerinin grisine tüm evreni hapsetmiş bir adam...
Bir de sıradan olmadığının farkında bile olmayan bir kadın.
Adamın hikayesinin bittiği yerde, kadının hikayesi başlayacak ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Bir gece yolları kesiştiğinde, kadın görmemesi gereken bir şey görecek ve adam gözlerinin içine bakıp sihirli kelimelerini söyleyip hafızasını silecekti.
Her şey kendi dinamiğine dönmeyi beklerken, ay sonsuza dek kızıllığını koruyacak, insanlar artık geceleri uyuyamayacak, ormanlar hiçbir zaman sessiz kalmayacak ve kadın bir sabah uyandığında her şeyi hatırlayacaktı...
FEHT | Şafağın Gölgesi
1 Nisan 2021
*Tüm hakları şahsıma aittir. Kopyalanması, izinsiz kullanılması, çalınması durumunda yasal haklara başvurulacaktır*
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler daima onun boynunu süslemiştir. Lüks içinde yaşarken hayatta istediği her şeye kolayca sahip olmuştu. Üzerine titreyen iki abisi, onu hep güldüren kız kardeşi, iyi bir yengesi ve onu sürekli çıldırtan bir hizmetçisi varken hayat ona karşı fazlasıyla cömertti.
Tüm bunları ne bozabilirdi ki?
Bir gece korkunç bir ritüele kurban edildiğinde gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Orta Çağın hiyerarşisinin içinde kalmışken eve dönmek hiç kolay değildi. Kendi dünyasında bir öğretmenken Ölümsüzlerin akademisinde bir hizmetçi olunca, sınıf farkının acımasız gerçekleriyle yüzleşir. Burası onun dünyası değildi, burası barbarların hüküm sürdüğü Araftı ve o, hayatta kalmak istiyorsa lüks alışkanlıklarından ödün vermeyi öğrenmeliydi.
***
"Medeniyet yoksunu, vahşi barbar!" diye ona sesimi yükselttiğimde çatılan kaşları umurumda bile değildi. Tüm gün kuyudan su çeken o değildi.
"Şu sivri dilin bir gün başına bela olacak." Sert bakışlarla beni uyardıktan sonra merdiveni işaret etti. "Kahyadan fırça yemek istemiyorsan işinin başına dön."
"O kadın bir cadı." Ondan bahsederken bile tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Bence benden nefret ediyor."
"Hayret." Kaşları alayla yukarı kalktı. "Oysaki çok sevilesi bir kadınsın." İğneleyici sesiyle ters ters ona baktım. "Sizde öyle Savcı Bey," dedim oyunbaz bir ifadeyle. "Sizi görenlerin yüzünde güller açıyor."
"Bunu inanarak söylemiyorsun."
"Tabii ki inanarak söylemiyorum."
Gülerek bana ikinci kez merdiveni işaret etti. "İşinin başına dön aksi taktirde yarın seni sınıfıma almam. Bir hizmetçiye ders verdiğim için yeterince sorun yaşıyorum."
Bu vahşiler kendi dünyamda ne kadar zengin ve asil olduğumu anlamak istemiyordu.