Ben, onun 'Mezarlık Şehir' olarak adlandırdığı yerde yaşıyordum. Onun can acılarının olduğu yerde... Ona aşık olduğum yerde... Ve o, 'Mezarlık Şehre' geri dönmüştü. İki seneyi aşkın zamandır onu beklerken, gördüğümde canımın bu kadar acıyacağını hesaba katmamıştım. Kendi içimde yaşadığım bu yerçekimsiz duyguda kaybolmuşken gerçeklerin varlığı ile uçurumdan aşağıya düşmeye başlamıştım. Her zaman olduğu gibi, adımın hakkını vererek derine iniyordum. Okyanusun en derin kısmına doğru batarken annemin cümleleri zihnimde yüzüyle ve sesiyle birlikte canlanmıştı. "En çok aşık olduğun halinden endişe duyuyorum, Derin. Günün birinde birisine aşık olduğunda yanında olamam diye korkmuyor değilim. Böyle yaratıldın sen, derin derin... Eğer bununla sınanırsan güzel kızım, ben yanında olamazsam, daha derine in. Bana ulaş, kendine ulaş. Ne demişler; 'aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır.'" Annem haklıydı; o yanımda değildi ve ben tam olarak bununla sınanıyordum! Daha derine iniyordum... Tek farkla, artık nefes alamıyordum. Tek ihtiyacım olan son gücümle ayaklarımı en derine sonuna kadar bastırmak ve suyun yüzeyine çıkmaktı. Tüm varlığımla, Derin olan 'bendim!'