Çığlıklarına aldırış etmedi, yalvarmasına, sanki kaçabilecekmiş gibi bağlı olduğu sandalyeden geri geri gitmeye çalışmasına. Kadın ne derse desin sustu.
"Öldür beni! Dayanamıyorum, dayanamam! Bu kadar cani olamazsın!"
Kendi caniliğini hiçbir zaman görmemiş biri olarak ona cani demesi içler acısıydı. Beni öldürme demeyi bırakmış olmasına kahkahalarla gülebilirdi, çıkınca buna gülmeyi aklına kazıdı. Acısız öleceğini düşünüyordu hala, bu düşünceyi beyninden silmek lazımdı, beynine ulaşabilmesi için ise simsiyah beline kadar gelen saçlardan kurtulmalıydı önce.
Kapağını açtığı şişeyi yavaşça kaldırıp döktü, saçları erirken boğazları parçalanırcasına bağıran kadını umursamadı. Bu ağaçlık alanda kimse duyamazdı onları. Yavaş yavaş döktüğü kezzap kafa derisini eritip beynine ulaştığında, orman ilk geldikleri anda olduğu gibi sessizliğe kucak açtı.
Güzel, dedi kendi kendine, sessizlik çok güzel.
Bir baykuş sesi işitti o sırada, gülümsemeden edemedi. Sabah uyuyan bu kuş gece avlanmak için uyanırdı. Tıpkı onun gibi. Demirden bir simge bıraktı tırnaklarını söktüğü kanlı ellerin arasına.
****
Dikkat! Bu kurgu gerçek olmamakla beraber şiddet ve küfür içerir.
+18
****
Birce Sağlam, Diyarbakır'da görev yapan bir Türk askeridir. Kendisine gelen telefonla, ''Pençe'' isimli özel bir time alındığını öğrenir. Görev için gittiği Hakkari'de hayatının aşkını bulacak, aynı zamanda geçmişten gelen bir gölgeyle savaşacaktır.
"Bir ülkü uğruna geçen bunca sene, bir ülke uğruna çekilen bunca çile. Sen asker, bu bayrağın alltında nefes aldığın sürece, değişemezsin şu Türklüğünü hiçbir şeye."