"Deliydi o... Ama dünyanın en tatlı delisi. Herkesin kalbinde iz bırakan bir kelebek gibi, rengârenk ve uçarı... Deliydi ve biz onu çok sevdik...
Neyi neden yaptığını hep bildik sandık, hatta bazen onu yargıladık, kırdık, eleştirdik... Ama geriye kalan günlüğünü okuyunca, kalbinin ne kadar derin olduğunu ve içine neler sığdırdığını gördük aslında. Ne kadar haksızlık ettiğimizi, ne kadar yanlış baktığımızı ve Umay'ı anladık...
Şimdi yok, yanımızda değil, kayıp... Nerede, kiminle, ne halde bilmiyoruz. Dua ediyoruz, ağlıyoruz, bütün kalbimizle iyi olmasını ve sadece, yine her zamanki "deli" halinin eseri olsun, sadece kaçamak yapmış olmaya gitsin istiyoruz. Kendini bir yerlerde bir şeylere kaptırmış, fotoğraf çekerken daldığı âlemden gerçek dünyaya dönmeyi unutmuş olsun ve sonunda gülümseyerek gelsin istiyoruz. "Neler çektim, neler buldum inanamazsınız! Gelin hemen göstereyim!" deyip bizi saatlerce esir etsin, sadece onun görebildiği o büyüyü bize anlatabilmek için yüzünü şekilden şekle sokarak saatlerce konuşsun istiyoruz. Ama dönsün, yeter ki dönsün istiyoruz işte! Dön Umay, ne olur..."
Çok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız.
O çok beklediği sonucun açıklanacağı günün gecesi, sadece eğitim hayatını değil, tüm yaşamını etkileyecek olaydan bihaberdi.
⏳
"Ben seni tanımıyorum," dedim, soğukça.
"Tanıyacaksın," dedi, sakince. Konuşma tarzında beni rahatsız eden bir şey vardı. "Daha çok zamanımız var."