Zakkum; güzel kokan, renkleriyle güzel görünen bir çiçekti. Fakat yiyeni zehirlerdi, ölüme kadar götürürdü.
Kimi dine göre kutsal sayılan, kimi dine göre ise cehenneme gidenlerin yiyeceği çiçek. Cehennem çiçeği.
"Cehenneme hoş geldin Amore. Adın neydi senin?"
Adım, Zakkum.
Ve ben yenince değil, dokununca zehirliyorum.
Sizi temin ederim kutsal olan hiçbir şeyimi görmedim.
✾
Dışarıdan kendi halinde, insanlardan uzak ve dinine bağlı kapalı bir öğrenci.
Aslında temas etmekten korkan ve sırf bu yüzden kapanmış, etrafındaki olaylara anlam veremeyen, aile hasreti çeken bir kadın.
Tek bir gün ve her şey değişti, tek bir gün ve o artık dünyada değildi...
✾
Aklım buna ne zaman, nasıl kaymıştı bilmiyordum. Öyle ki ne olduğunu anlamadan "Kararmadı," demiştim bile.
Bir an ne söylediğimi anlamadı. "Ne?"
Gülümsedim usulca. "Okuduğum kitaplarda erkek karakter kadına bakarken gözleri kararırdı," dedim aklıma gelen sahnelerle. Onun siyah gözleri daha ne kadar kararabilirdi ki? "Ama senin gözlerin... Senin gözlerin koyulaşmıyor, rengi açılıyor." Fısıldadım. "Neden?"
Gözleri kısıldı. Kusursuzluk böyle bir şey miydi, kusur bakan göze göre değişir miydi? "Seni gören gözlerin kararması mümkün değil," dedi. "Parlıyorsun. Işığa bakan her şey aydınlanır."
◇◈◇
İlk Yayınlanma Tarihi: 11.06.2022 - 20.00
Kapak: benbittimaq
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki tehlikeli bir terör hücresini etkisiz hale getirmektir. Ancak operasyon sırasında Tuğra, gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Tim, Tuğra'sız dönmenin acısını ve şaşkınlığını yaşarken, Tuğra ise kendini beklenmedik bir zamanın içinde bulur. Tam 300 sene önceye, İskoçya'ya gitmiştir.
Tuğra, hem kendi gerçekliğine dönmeye çalışırken hem de İskoçya'nın gizemli topraklarında hayatta kalmaya çalışır. Bu süreçte zamanın ve mekanın sınırlarını zorlayan aşk, dostluk, gizem, aile ve sadakat hikayesi de gelişir.
Hayatının yeni savaşı başlar, bu sefer kılıçlarla...
Kesit:
---
Bir Ingiliz kadınının burada ne işi var?" Diye devam etti karşımdaki adam İngilizce konuşarak.
"İngiliz değilim, Türküm" dedim ama adamların hepsi anlamaz gözlerle bakmaya başlamıştı. Zaten vücutları komple boyanmıştı ve korkutucu tipteydiler.
"Türk mü?"
Neler oluyordu??
Az önce çatışmanın ortasındayken ortalık kurak araziydi. Mağaranın arka kapısından çıkınca böyle büyük bir ormana nasıl gelmiştim ki? Hem ben haritacıydım ve bölgede böyle bir orman olmaması gerekiyordu. Birazdan tim arkadaşlarım da beni bulurdu nasılsa.
"Bizimle geliyorsun" diye devam etti esmer, uzun saçlı dev gibi olan adam.
"Burası neresi?" Dedim aynı adama bakarak. Sanırım bu grubun lideriydi. Kamuflajıma attığı tuhaf bakışları ise görmezden geldim. Ancak kısa süren sessizlikte, o boğuk sesini tekrar duydum.
"Klanıma hoş geldin küçük kız..."