Parmaklarını yavaşça vücudumdaki onca dövmemin arasında bulduğu dövmemin üzerinde gezdirirken vücudumdaki nefesi titrememe neden oluyordu. Eskisi gibi sert ve vahşi tavrından eser yoktu. Sanki dokunsa binlerce parçaya ayrılacak bir porselen bebekmişim gibi dikkatli ve nazikti. "Sadece sen vardın. Her yerde, her zaman, hep sen oldun." itirafı karşısında ağlamamak için kendimi zor tuttum. Elimi onun dövmesinin üzerinde gezdirdim. Yutkunduktan sonra konuşmaya çalıştım. "Hep kalbimdeydin, hep kalbimdesin. Asla unutmadım seni, unutamam da zaten." Tenimi yakan öpücükleri omzumdaki beyazlıktan başladı. Her kondurduğu öpücükten sonra bir kelime çıkıyordu ağzından. Ağır ağır ve dikkatlice boynuma doğru ilerlerken köprücük kemiğimin üzerinde durdu. Sanki son koklayışıymış gibi uzun uzun kokladı beni. Minik öpücüklerine ve her öpücüğünden sonra bir kelimeye söylemesine dudağıma ulaşana kadar devam etti. Bu, kendimden geçmeme ve asla yerimde duramamama neden oluyordu. Çeneme son öpücüğü de kondurduktan sonra kelimelerini birleştirmemle, daha bir kaç dakika önce yüzümden sildiği gözyaşlarım tekrar aktı. "Bir daha gitmeni kaldıramam. Olmaz, yapamam, dayanamam. Asla toparlanamam." itirafı karşısında dudaklarım hafifçe kıvrıldı. Dudaklarımız birleşmeden önce dediği şey şu oldu. "Yalvarırım bir daha gitme." Durduramadığım gözyaşlarımı silmedi bu sefer. Onun beni öpmesini daha fazla bekleyemedim ve yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarımızı birleştirmeden önce ona söz verdim. "Bir daha gitmeyeceğiz, söz veriyorum..."