"Büyüyle örtülen görüntüleri açığa çıkardığını mı düşünüyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla ama bu arada da hızla tabutu çizmeye başlamıştım. "Aynen öyle, İrem! Doğu keşişlerin içinde özeldi. Tekti. Çok farklı yetenekleri vardı. Seni de çok iyi eğitti. O tepeyi hatırlıyor musun?" başımla onayladım. "Orada bütün gününüzü güçlerinizi geliştirmekle geçirirdiniz. Doğu, bu resim özelliğini büyük ihtimal biliyordu. Bununda keşişlikle alakalı bir yetenek olduğunu düşünüyorum." Tabutun sol tarafında duran masayı çizdiğimde kalemi durdurdum. Korku dolu gözümü masaya çevirdim. Mengüer tepkimi fark etmiş olacak ki koşar adım yanıma geldi ve çizdiğim resme baktı. Aynı şekilde o da duraksadı. Jefi ise bakmaya korkuyormuş gibi yavaş adımlarla gelip acelesiz bir şekilde resime baktı ve küfür etti. Resimdeki masada baş sandalyede bir karaltı vardı. Mengüer kulağıma eğildi. "Çizmeye devam et!" Korkarak kalemi kâğıda geri götürdüm ve masayı tamamladım. Her sandalyede bir karaltı vardı. Masayı bitince tabutun sağ tarafındaki koltukları çizmeye başladım ve koltuklarda da aynı karartı çıktı. Birden kalemi tabutun üstüne götürdüm. Tabutun üstünden görünen bar tezgâhını çizmeye başladım. Tabutun üstünde oturan bir çocuk görünce Mengüer elimi tuttu. Elimden kalemi alıp yazmaya başladı. -Bu her şeyi açıklıyor. Şuanda yirmi küçük büyücü burada! -