Elini iki göğsünün arasına koyduğunda, "Bak ben bildim bileli kalbim buradaydı," dedi. Sonra yumruk halindeki elime uzandı, parmakları avucuma sızdı ve yumruğu açtı. Avucumu sol göğsünün üstüne; kalbine koydu, elimi eli örttü. Kalbinin kayışı kopmuştu, çok hızlıydı. "Hissediyorsun, değil mi?" Başını biraz aşağı eğdiğinde dudakları nefese geçit verdi ve o nefes yüzümü tüy gibi okşadı. Gözlerimi usulca yumdum. "Hissediyorsun," dedi duman karası. "Hisset çünkü bunu sen yapıyorsun. Yıllarca kalbi nerede bilmeyen adama öyle bir bakıyorsun ki kalbinin doğru yerini bulduracak kadar nabzını yükseltiyorsun." Uzun parmakları ufak elimi kıskıvrak yakaladı, parmak izleri avucuma bulaştı. "Bana her dokunduğunda buraya ağrı saplanıyor. Bu ağrının adı sarmaşık dikeni, dikenden kalbime sızan zehir senin dudaklarından bulaşmış olmalı; acıtarak yakıyor ama iyileştiriyor."