Avuçlarım yalvarırcasına bakıyor gökyüzüne. Gökyüzü gürlüyor. Yanaklarım kıvrılıyor içim soğuyacak diye. Rüzgar çıkıyor. Yağmur yağıyor sanıyorum ve ellerimi biraz daha açıyorum. Elime düşen sıcaklıkla irkiliyorum. Çekinmiyorum ellerimi geri çekmekten. Bekliyorum. Ve sonra farkediyorum. Gökyüzü avuçlarıma yanan anıların küllerini savuruyor. Küllerin üzerine onun resimleri beliriyor. Avuçlarımın içi korlanıyor ellerimi serbest bırakmadıkça. Acıdan dizlerim tutmuyor. Çöküveriyor daha da acı olan sıcak ateşin üzerine. Çığlıklar atıyorum cayır cayır yanmaya başlarken. Avuçlarım daha da sıkıyor içindeki alev alan külleri. Hafızam onu bırakmak istemiyor. Sonra gözlerime bir karanlık çöküyor. Önce avuçlarıma bakıyor sonra yanan diz kapaklarıma. Yalan söyleyerek kaldırıyor dizlerimi ayağa. Ellerimdeki korları ellerine basıyor. Benim gibi bağırmıyor fakat gözleri doluyor. "Nasıl dayanıyorsun" Diyor." Nasıl hala bırakamıyorsun onu..." Dudaklarım büzülüyor. "Özlüyorum. Küllerini bile özlüyorum..." Diyorum içime düşen ateşin göz yaşlarıma yansımasıyla. Artık gözyaşlarımın izleride yanıyor. Fakat o gocunmadan göz yaşlarımı siliyor. Ateş gibi yanan bene kollarını sarıyor. Artık o'da yanıyor. Fakat ses etmiyor. "Keşke yakmasaydım gökyüzünü." Diyor. "O zaman anılarınız küle dönmezdi..." .. Sevgiler..