Shein yüreğinde kabaran duygunun ne anlama geldiğini bilmiyordu ama karşısındaki adamın gözlerinin içerisindeki yeşillik, evinde en aşina olduğu şeydi. Kendini bulunduğu bu bilinmezlerle, acımasızlıkla dolu Dünya denen gezegende yapayalnız hissederken, yüce yaratıcı ona bu adamı göndermiş olabilir miydi? -''İsmin ne senin, karanfil kokulu kız?'' Shein, karşısındaki insanın diğerlerinden daha farklı ve samimiyetle yüzünü incelediğini görünce rahatlaması mı yoksa korkması mı gerektiğini bilmiyordu. Sorulan bu soruyu yanıtsız bırakmak niyetindeyken, ''Saçlarının rengine bakılırsa,türk değilsin sen.'' diyen genç adamın sesi doldurdu kulaklarını.. Türk ne demekti bilmiyordu Shein. Bildiği tek şey doğanın kızı olduğuydu ve bu Dünya denen kötülüklerle dolu yere ait değildi. Karşısındaki adamın bakışları, kendisini merakla süzerken ''Shein..'' diye fısıldadı. ''Doğanın kızıyım ben.'' Genç adam kızın yanıtını duyunca bakışlarını bir süre daha Shein'den çekmedi. Yemyeşil gözleri verimli bir toprak bulup,filizlenen sarmaşıklar gibi ağır ağır dolandı kızın yüzünde ta ki gür bir kahkaha bırakana dek. ''Ben de....'' diye fısıldadı yağmurun ıslattığı yaprakları anımsatan yemyeşil gözlerini Sheinin kehribar rengi gözlerine eğlence parıltıları ile dikerek. -''Ateşlerin adamı.'' Shein, bu insanın ateş olarak bahsettiği şeyin az önceki o felaket olduğunu anladığında geri sıçradı. Genç adamın henüz yeni dinmiş kahkahası bu kez daha güçlü duyuldu.''Korkma, doğanın kızını yakmam.'' Ve burada hikayesi başladı Shein ile Sinan'ın.
1 part