"Çocuklar, bazı çok zeki insanlar, yanılsamalarla dolu bir dünyada gerçeğin kokusunu alabilir." Genç kadın kadifeyle işlenmiş kırmızı kitabın kapağını kapatırken fısıldadı; "Ama ona bir türlü ulaşamazlar. Gökyüzünün kırmızı olduğunu içten içe bilseler de, bu dünya onlara gökyüzünün mavi olduğunu söyler. Oysa kim demiş, gökyüzü mavidir diye?"
Çocuklar yerlerinde sabırsızca kıpırdandı, birbirlerine baktılar. Bazen hayatta sadece çocukların doğrudan anlayabileceği küçük detaylar vardır. Oysa büyükler, çocukların bilmediğini sanırlar. Tamamlanmak için çok uğraşmalarından dolayı, kendilerinin eksik olduklarını görmek istemezler.
Anna ve William birbirine bakarken küçük kız yavaşça kıkırdadı. "Ama Yona, gökyüzünün kırmızı olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Gökyüzü masmavidir. Bunu sen de görüyorsun, ben de görüyorum. Evet günbatımında kırmızı oluyor, belki de çok renkli oluyor, ama gökyüzü mavidir. Annem görmediğin şeye inanma der." William küçük elleriyle kavradığı bardaktan sütünü içerken, büyüdüğünde asla unutmayacağı fakat nereden geldiğini henüz bilmediği güzel bir kokuyla sarhoş olmuştu. Nedense bazılarının böyle hatırladığı kokular vardır. İsim veremedikleri için 'evimin kokusu' diye tabir ederler ve hayatları boyunca onu ararlar.
"Gördüğün gökyüzü mavidir, fakat bu onun aslında kırmızı olmadığını göstermez. Anna, sen zeki bir kızsın. İnsanlar neden masallar yazar, biliyor musun peki?" Anna kirpiklerini kırpıştırdı. Masum bakışlarının içini şömine ateşi aydınlatıyorken kurumuş dudaklarını koparmaya başladı. "İçlerinde umutsuz oldukları için mi?" Karşılarındaki yumuşak yastığın üstünde bağdaş kurmuş kadın güldü, "Böyle düşünmek için fazla küçük değil misin? Sevgili Anna;
Aslında masallar gerçektir... Bir gün sen de göreceksin."