Abim sesi titreyerek devam etti. "Sen benim en değerlimsin. Kardeşimsin. Eğer ki seni üzerlerse hemen yanıma gel ki onlara benim değerlimi üzmenin cezasını vereyim. Tekrar söylüyorum. Burası senin evin. Burada istediğin kadar kalabilirsin. Seni hiç bir şeye zorlayamazlar. Her şey sen nasıl istersen öyle olacak." dediğinde gözlerim dolmuştu.
"Abi niye böyle ayrılır gibi konuşuyorsun. Kim beni üzecek kim beni bir şeylere zorlayacak?"
Zile basıldığında abim konuşmaya başladı. "Sana gerçekleri anlatacak olanlar geldi bebeğim. Dediklerimi sakın unutma." dedi burnunu çekerek. Kendini ağlamamak için zor tutuyordu. Ben kendimi hiç kasmadığım için yüzümden damlalar süzülmeye başlamıştı. Neden bu kadar duygusaldım ki? Abim gözlerimde ki yaşları sildi.
"Gel bebeğim. İçeri gidip gerçekleri öğrenelim."
İnsan her yara aldığında daha çabuk iyileşir mi gerçekten?
Yoksa o yaralar zamanla sadece daha derine mi işler?
Acı, yalnızlık ve bitmek bilmeyen karanlık... Bunlar büyürken bana eşlik eden tek duygulardı.
Çocukluğum onların nefretin gölgesinde sessizce kayboldu.Sevilmenin ne olduğunu bilmeden, ağır bir sessizlik içinde geçti.
Büyüdüğümde yanımda yalnızca alıştığım o soğuk boşluk vardı. Yaralar birikti, izler derinleşti. Hepsi bir şekilde geçti ya da geçmedi. Şimdi geriye ne kaldı bilmiyorum; sadece bir boşluk, sessiz ve sonu olmayan bir boşluk...