---
**Korkunç bir tuzağa düşen Ela, hayatını kaybettiğinde, kendini yazdığı romanın büyülü evreninde bulur. Ancak bu kez, hikayesinin başkahramanı Marcus'un, sevmediği ve sürekli görmezden geldiği üvey kız kardeşi Elisa'nın bedenindedir.**
Genç yaşta ölüme mahkum bir karakter olarak yeniden doğmak, Ela için iç karartıcı bir kaderdir. Fakat bu sefer, ona verilen ikinci şansı iyi kullanmaya kararlıdır. Hayatta kalmak için mücadele ederken, romanındaki olayların ötesine geçmeyi hedefler. Fakat Ela'nın bilmediği bir gerçek vardır: Romanında yazmadığı pek çok detayla karşılaşacak ve bu durum, tüm planlarını altüst edecektir.
Kendini bir karakterin hayatında bulmak, kaderini değiştirmek için bir yol aramak gibi görünse de, Ela'nın karşısına çıkan sürprizler ve gizemli tehlikeler, onu beklenmedik bir maceraya sürükleyecektir. Gerçek ve hayal arasındaki sınırlar giderek belirsizleşirken, Ela, kendi hikayesini yeniden yazmak için cesaret ve zekasını bir araya getirmek zorundadır.
**Hayatta kalmak için savaşan, kaderini sorgulayan ve sırlarla dolu bir evrende yolculuk eden Ela'nın hikayesini keşfedin. Bu büyüleyici roman, okuyucuları sürükleyici bir maceranın içine çekerken, cesaretin ve değişimin gücünü gözler önüne seriyor.**
---
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı.
Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı.
Koşuyordum.
Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyordu. Göğsüm inip kalkıyor, kalp atışlarım boğazımda hissediliyordu.
Karanlığın bağrında yalpalayan adımlarım kör bir noktaya takıldığında, bedenim tek seferde yere serildi.
Dizlerime saplanan dikenler dilime canhıraş bir çığlık yuvarladı.
Daha fenası yaklaşan adım seslerinin içime boca ettiği keskin ürpertiydi.
"Yardım edin! Biri bana yardım etsin."
Avuçlarımı kurumuş yapraklara bastırdığımda, yükselen çıtırtıları kulaklarımı tırmaladı. Kalkmak istedim, karnımda yine aynı kıpırtıyı hissettim. İçimde nereden geldiği, nasıl benimle olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Tıpkı benim gibi çaresizce kıpırdanıyordu. Titreyen parmaklarımla karnıma dokundum. Islak yüzümü köhne ormanın derinliklerine çevirip daha güçlü bağırdım.
"Yardım edin! Biri bize yardım etsin!"
Yeniden koşmaya başladım. Dizlerimden akan kanların çıplak ayaklarıma süzüldüğünü hissedebiliyordum.
Güçlükle ayakta tuttuğum bedenim bu kez bir ağaca çarptı. Kendimi sırt üstü yerde bulduğum an gözlerim korkuyla açıldı. Çaptığım şey ağaç değil bir yabancının sert gövdesiydi.
Ancak o, bir çınar ağacı kadar uzun ve yapılıydı. Karanlık tüm ayrıntılarını ustaca gizlerken, üzerimde tepkisizce gezdirdiği bakışlarını ve silüetini ele veriyordu.
Dirseklerimin üzerinde kalkmaya çalıştım. Buraya kadardı, gücüm tükenmişti.
"S-sen..."
Bir adım attı. Büyük ve yara izlerinin barındığı parmakları önüme uzandı.
"Yardım istiyordun, değil mi?"
Sesinin bir rengi olsaydı, bu kesinlikle siyah olurdu.
Sesi, şavkı kırık bir siyahtan ibaretti.
Şeytanın adaletsiz oyununda bana sunulan başka bir seçenek yoktu.