Issız bir patikanın sonunda kendi mezarlığımın demir parmaklıkları sonuna kadar açık sanki benim gelişimi karşılıyordu.
Kapının önünde içeriye baktığımda geçmişimin tüm sillesini yüzüme vurmak ister gibi üstü açık acı dolu çürümüş cesetlerle doluydu...
Bildiğim ve bilemediğim onca geçmiş ve gelecek acısı karşımda ki mezarlığıma boylu boyunca serilmişti.
Göz gezdiriyordum kendime,mezarlığıma umut çiçekleri açık mezarlarda bir idam ipinden sarkıtılmış mahküm gibi yaşama tutunmak için çabalarken Lavinia'lar Ölüm çiçekleri ölümü nefes gibi kucaklıyorlardı, yaşamakla yetinmeyip benim mezarlığımda ki acılardan kendilerine krallık kurmuşlardı. Çünkü Lavinialar ölüme ait onlar benim mezarlığıma ait tıpkı ben gibi...
Biraz daha bakmak istedim ait olduğumu hissettiren yere, bir adım daha attığımda mezarlığımın diğer girişinde o silüeti gördüm bir sanat eseri gibi mezarlığıma hiç uymazken sanki gölgesiyle bir o kadar da buraya aitmiş gibi.
Elinde bir kürek sanki tüm geçmiş ve geleceğime ait cesetlere toprak atmak için gelmiş gibiydi, sanki bilinen ve bilinmeyenleri topraklarımın en derininden kazıp bana sunmak istiyor gibiydi, sanki bu topraklar benim gibi ona da aitmiş gibiydi...