Karşımda sinir krizi geçiren kadının durmaya niyeti yoktu. Elleri duvarda asılan çerçevelere gitti ve çerçeveler saniyesinde yerle buluştu. Tuzla buz olan çerçevenin parçaları etrafa saçıldı.
"Bak bu fotoğraflara, bunlar Zeynep!" Ardından titreyen elleriyle beni gösterdi. "Delfin değil. O benim kızım. Sen aldın kızımı benden, kaçırdın onu!"
Yıllarca ben diye bildiğim fotoğraflara dehşetle bakarken, bacaklarımın beni taşıyamadığını hissettim. Tam yıkılacakken, o kadının oğullarından biri halimi fark edip hızla yanıma geldi. Tüm yükümü kendisine alıp beni göğsüne yasladı.
Bu hareketlilik diğerlerinin dikkatini çekerken, iki acılı kadın kendi aralarında hesaplaşmaya devam ediyordu.
"Hayır!" Öncekinden çok daha güçlü ve acı kokan feryadı beni kendime getirirken, gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Bana döndü ve daha alçak sesiyle konuştu. "Benim kızım o, benim Zeynep'im."
" Sen benim kızımı o hasta aklınla kendi kızın sanıp kaçırdın. 3 yaşında el kadar bebekti daha o, ayırdın onu benden. Ne bana, ne aileme gün yüzü göstermedin. Şimdi de ben sana acımayacağım. Delfin'i alacağım ve sen, geri kalan zamanını bir hastane odasında çürüyerek geçireceksin!"
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."