Ben Çicek Ersöz. Az önce öğrendiğim gerçekle birlikte başımın dönemesi artmış, gözlerim çoktan kararmaya başlamıştı. Ruhumda, bedenim gibi bu iki masa arasında sıkışmıştı. Kapkaranlık odada telefonumun ışığıyla aydınlattığım elimdeki kağıt parmaklarımın arasından çoktan düşmüştü bile. Peki bu gerçeği dışarıda beni bekleyenlere nasıl söyletecektim? Nergis, Bahar, Doruk, Koral, Hazal, Koray, Maya, Çağlar, Altay, Dicle ve Yamaç... Bizden gizlenen sırlar üzerine kader bizi bir araya getirmişti. Ortada bir gizem vardı ve çoğumuz bu gizemi çözebilmek için hayyallerinden vazgeçmişti. Kimimizin ise hayal bile kuramadan ona çizilen yolda ilerlemekten başka bir çaresi olmadığına inandırılmıştı. Ama her ne kadar o yalları farklı sonuçlara çıkarmak isteselerde hepimizin yolları aynı kapıya çıkmıştı. Bu büyük sırra. Şuan dışarıda hepsi beni bekliyorlardı ve benimle birlikte öğrendiğim bu sırrı. Daha kendi üzerimden atamadığım bu ağır sırrı onlara söylediğimde her şeyin değişeceğini biliyordum. Bir daha asla geri dönüşü olmayan vedalar yaşayacağımızı da. Tek emin olduğum şey, hiç birimizin bize bunları yaşantanların yanlarına kâr bırakmayacağımız olurken, asıl acı gerçekle daha yüzleşmemiştim bile. O an bunu bilmiyordum ama bizden gizlenilen sır sadece bu değildi ve bunun yükünü kaldıramayan ben, diğerlerinin altına ezilmeye çoktan mahkumdum. Tıpkı her çiceğin bir gün solmaya mahkum olduğu gibi... Bu hikaye, bir çiçeğin Eftelya oluş hikayesi. Bu hikaye, güneşe muhtaç bıraklıp, gecenin karanlığına mahkum edilen herkesin hikayesi... Saklanan sırları, çözülemeyen gizemleri ve aşkı, en derinden hissetmeye hazır mısınız? "Çölün ortasında açan eftelya kadar naifsin, ama o eftelyanın her yeri dikenli olucak kadar da zalimsin..."