Başımı belaya sokmayı oldum olası çok sevdim. Resmen kafa dinleme tekniği gibi bir şeydi benim için. Ya da milletin başını belaya sokup onların çırpınışlarını izlemek... Ama bu... Bu çok farklıydı. Dibe batmıştım, ve bir bataklık edasıyla her çırpınışımda biraz daha batıyordum.
Yaşadıklarım koca bir hüsran korku ve çaresizlikten ibaretti.
Korku...
Hüsran...
Çaresizlik...
Bu üç duyguyu hiç aynı anda hissettiniz mi?
Hiç; bir yandan bağıra çağıra ağlamak isterken, bir yandan yapabilecek hiçbir şeyiniz olmamasıyla korkudan titreyip sustunuz mu?
Peki ya... Peki ya daha sonra ne oldu?
Bana ne oldu biliyor musunuz?
Bambaşka birine, belkide bir canavara dönüştüm.
Peki asıl ironik olan ne?
Asla pişman olmamam.
Ben, Alara Öztürk
Bu da benim hepinizin, hepimizin iç sesine dönüşme hikayem...