Saatler sonra ter kan içinde uyandım. Silik görüntüler zihnimde bir karmaşa eşliğinde dolanıyordu. Gördüğüm kâbusun etkisiyle ellerim titriyordu. Daha doğrusu bütün bedenim zangır zangır titriyordu. İki el yanaklarımı tutup başımı çevirdi. Gözlerim bana bakan kahverengi gözlere kilitlendi. Yüzümdeki korkuyu görüp baş parmağıyla yanağımı okşadı. "Geçti..." Dedi fısıldar tonda. "Geçti. Hepsi bir kâbustu." Dedi mırıldanarak. Başımı göğsüne yaslayıp saçımı okşadı. Gözlerim dolarken ellerimi sardım beline. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. "Kâbus değildi. Bir anıydı. Berbat bir anıydı." Dedim ağlayarak. Elleri bir anlık duraksadı. Ama okşamaya devam etti saçımı. Hiç bir şey demedi, diyemedi. "Ruhunu acıtan bir anıydı değil mi? Canını acıyordur." Dedi sesindeki kırgın ve hüzünlü tonu gizlemeden. "Acıyor." Dedim. Hemde çok acıyor. Param parça yanıyor benliğim. Bir anının içinde defalarca yok oluyorum, ölüyorum diyemedim. Boğazımda kelimeler bana inat dökülmedi. ************* İnsanlığın giderek çürüdüğü bir dünya ile karşı karşıya olan Minya, canını feda edebileceği dostları ile beraber yaşama tutunmaya çalışıyor. Virüs ile yayılan yam yam genleri insanlığı köreltirken, bir çok yerleşim yeri işgal altında kalıyor. Minya ise bu dünyada onun deyimiyle bir fidan ve çürümemek için her şeyi göze alacak. Olay bir İstasyonun içinde dönüyor. Minya kendini sürekli istasyonda ki trende buluyor. Çürüyen insanlığın tekrardan doğuşunu, intikam ateşini, dostluk ve güvenceyi tadıyor . Birçok gizemli olay, çözülemeyen sorunlar var.
17 parts