''Yürü!'' Gök gültüsünü andıran sesi o kadar yüksekti ki irkilmekten kendimi alamadım. Şu an itaat etmekten başka çarem yoktu. İlerlemeyi bıraksam on saniyede işimi bitirecek gibi bakıyordu. Göz göze gelmek rahatsız ettiğinden gözlerim istemsizce ayaklarıma kaydı. Ayakkabılarım yoktu.Yolda çıkartmıştı. Benim ayakkabılarımı çıkartmamdan yaklaşık bir saat sonra bir tünelin önünde o da ayakkabılarını çıkartıp itinayla tünelin girişine bırakmıştı. Ayaklarımın acımasına bakılırsa ayağıma taş benzeri bir şeyler batıyordu. Şu an sadece tahminlerle yaşıyorum. Gece çoktan hakimiyetini ilan ettiğinden tek görebildiğim tepedeki dolunay ve katilim olacağını düşündüğüm bu yabancıydı. Gözlerimi iki metre kadar önümde yürüyen yabancının sırtına kitledim. Arkasına çok nadir dönüyordu. Bu benim için şans olabilirdi. Arkadan saldırsam ya da arkamı dönüp hızla buradan uzaklaşsam acaba kurtulabilir miyim? '' Aklından bile geçirme!'' Aklından bile geçirme mi? Aklımdan geçenleri nasıl bildi? Bir anlık tereddütümü farkedip beni uyardı. Günün onunda ölebilirdim ama cesaretimi toplayıp herhangi bir girişimde bulunmuyordum. Şaka gibi! Her halükarda ölecektim. Bu işe girerken önce kendimi düşünüp aslanın ininden uzak durmalıydım. Bu yüzden başıma gelenlerin tek sorumlusu yine bendim. Kurtulamazsam, kurtaramam. Kendi düşüncelerimle meşgulken yabancı, bir şeyler mırıldandı. Sesi önceki gür sesine göre fazla cılız çıkıyordu. Ne dediğini duyamadım. '' Ne dedin?'' ''Kıyafetlerini çıkar!''All Rights Reserved