Kader,hayatın kimi zaman en güzel,kimi zaman en zor oyunudur bize.
Hepimiz kendi kaderimizin sorumlusu olarak geldik dünyaya. Kaderimizle doğduk,kaderimizle yaşayıp,kaderimizle ölmeyi bekleyen insanlarız.
Ben de milyarlarca insandan yalnızca biriyim.
Sizinle paylaşmak istiyorum;
Kaderimi,umutlarımı,mutluluğumu ve işte kırgınlığımı...
Çok uzun bir yazı olmayacak. Süslemeyeceğim kelimeleri,kafiye göremeyecek,belki çoşkulu bir ses tonuyla okuyamayacaksınız. Belki sıkılır,sevmez ve hatta hiç okumazsınız.
Fakat gülün yaprakları döküldüğü için onu sevmekten vazgeçen insanlar değiliz.
Nereye varacağını hiç bilmediğim bu yolda
Kim bilir belki mutluluğu paylaşırız,belki hüznü, yahut kırılabiliriz.
Ne olursa, ne yaşanırsa ne kadar mutlu ve ya kırgın olsak da vazgeçmeyeceğimiz bir sevgimiz var, ve bu benim açımdan verilmiş olan en güzel armağan,en güzel ödüldür gözümde. Suskun bir çocuğun sessiz dilinden okuyacağınız kimi zaman umut,kimi zaman mutluluk,kimi zaman hüzün bazı bazı da çaresizliklere şahit olacağınız bu hikayeyi;
Bana bir günde dört mevsimi yaşatan
Dünya'nın En Güzel Öğretmeni'ne adıyorum.
Saygılarımla...
-Kızımı al götür hem güzel hemde bakire
Ağzım açık ona bakarken yirmili yaşlarındaki adam yanındakine işaret verip beni aldılar evden çıkmadan önce o adamın borcun kapandı bir daha karşıma çıkma dediğini duydum.Beni siyah bir arabaya bindirdiler çığlık atıp yardım istiyordum o sırada adam arabaya binip çenemden sertçe tutup yüzüme tokat yapıştırmıştı
-Kes sesini o ağzını bir daha aç bakalım ne oluyor!!
Kafamı cama döndürüp sessizce ağlamaya başladım gözlerimi açtığımda hayatımı cehenneme dönüştürücek olan o eve bakıyordum...