Hua Xia'da prestijli ve güçlü bir aile olan Mo ailesinin dört neslinde doğan tek kız olarak Mo Liu Gui, doğduğu günden beri hayran kalındı. O güzel, saf ve zeki. Arkasında asil Mo ailesi var ve onun yanında sayısız mükemmel takipçi var. İster kariyerde ister ilişkilerde olsun, o cennet doğumlu bir hayat galibi.
Mo Di'nin Mo Liu Gui olmaması, birinin hayat kazananı olarak adlandırdığı şeyin trajik bir zıtlığı olması üzücü.
Doğduğu günden beri Mo ailesindeki herkes tarafından sevilmedi. Kuvözden ayrıldığında, bütün aile kız kardeşi için yarışıyordu ama onu bir gecede hastane koridorunda bıraktı. Annesinin sütünden bir yudum bile almadı çünkü bir çocuğu beslemeye yetiyordu. Babası tarafından bir kez bile tutulmadı çünkü babası, annesinin rahminde sevgilisinin beslenmesini çalan suçludan son derece iğrenmişti.
Beş erkek kardeşi onun gözlerinin içine hiç bakmadı. Altı yaşındayken, sağ bacağı kırılana kadar onu dövmek için bir araya geldiler, bu da onu neredeyse kalıcı olarak sakat bırakacaktı, kız kardeşi üçüncü olurken kendi sınıfında birinciliği elde etti ve Mo Liu Gui'yi üzdü. ağlama noktasına.
Mo Di'ye sayısız azarlama, ihmal, çifte standart muamele ve hatta eğitim adına suistimaller alışkanlık haline geldi. Sonunda bir gün, on sekiz yıldır yumuşak ve itaatkar olan Mo Di siyaha döndü.
Artık yumuşak ve mantıklı bir adam değildi, kasvetli ve saldırgan olmuştu. Evden kaçtı, kendi şirketini kurdu ve yeni arkadaşlar edindi. Her şey iyiydi ama şirketi halka açılmak üzereyken Mo ailesi tarafından bulundu. Ondan eve gelmesini isteyen Mo Liu Gui ile bir mücadele sırasında düştü ve neredeyse düşük yapacaktı. Bu herkesi öfkelendirdi ve onu akıl hastanesine yatırdılar.
Sonunda 25. doğum gününde öldü...
Ardından yeniden doğdu.
Başka biri benden önce çevirmeye başlamışsa hemen kaldırırım sorun değil sadece
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....