Bilmek anlamaya yetmiyordu. Sen beni anlamak için kaderin ördüğü ağı paramparça ettin bize başka kader çizdin.
Sonu yine aynı olsa da sen bizi hayatın kırbaçlarından korumak için çok yollar denedin. Çaresizce bağlanan bileklerimiz birbirinden ayrılmaz oldu. Çözülmesin diye düğümler attık, bilemedik bir bıçak darbesi ile çözüleceğini o düğümün. Savrulduk, dağıldık, kırıldık, dönüp dolaşıp kendimizi birbirimize kelepçeledik. Anahtarını yakıp kül ettik. Küllerini rüzgarda savurduk, denizlerin karanlık sularına bıraktık.
Şimdi kader yine yazdı kitabını, bizi yaşatmak zorunda bıraktı. Ölmek artık bir seçenek olmadı, yaşatmak için yaşar olduk.
O kadar zıtlardı ki, biri kor iken diğeri serinleten bir içim su gibiydi.
İşin aslı da buydu zaten. Denge zıtlık gerektirirdi. Yanarsan denge bozulur, yakarsan tek kalırsın. Onu olduğu gibi bırak, avuçlarına dolsun. Seyre dur, sustuğun zamanların acısını o ç ıkartır.
**
Genç kız, ölen babasının hattını kapatsa dahi yazmaktan vazgeçecek gibi durmuyordu.
Tek tik çifte döndüğünde kader çizgisi onun için bir kez daha kırıldı.
☯
"Susma. Çünkü dudağının üstündeki o çukur derinleştiğinde istesen de konuşamayacaksın."