Adım... adım... ilerleyip duruyorum. Arkama bakmamam lazım ama engel olamıyorum. Sahi neden bakmamalıyım? Hangi yöne gitmem gerek? Düz gitsem olur mu? Yok yok en iyisi sola sapmalıyım. Yağmur... daha ne kadar yağacak... yoksa sağdan mı gitmeliydim. Adım... Sesler geliyor arkadan. Koşmalıyım. Evet, kesinlikle koşmalıyım. Çok mu dikkat çeker acaba? Kimse yok. Çekmez. Koşamadım. Sağa da sola da sapamadım. Yağmur... Denize girmişcesine ıslattı beni. Adımlar... Adım sesleri... Kesildi. Arkamı dönse miydim sahi? Dön. Dönme. Koş. Koşma. Ne yapacaktım. İlerledim. Kulübeye kadar ilerledim. İlerledim, ilerledim ... Sonu gelmiyordu. Yokuştan koşarcasına indim. Adım seslerini duyar gibi oldum ama hayır. Artık hiç duymuyordum. Kayalıklara vuran dalgalar... Sadece dalga sesleri. Adım seslerinden daha mı çok korkmuştum. Yapamazdım. Korkmanın zamanı değildi. Adımlarım. Daha çok hızlandırdım. Koşmadım. Yine de koşamadım. İvedilikle kulübeye yaklaştığımda kapının yanındaki saksının altından anahtarı çıkardım. Yağmur... Hala dinmemişti. Dinmiyordu. Dinlemeyecekti... Bu sefer arkamı döndüm. Ürkütücü bir karanlık karşıladı beni. Dağlar, ağaçlar, kayalıklar... Başka bir şey yoktu. Rahatladım. Anahtarı kapıya geçirdiğimde... Son gördüğüm bulanıklaşan bir kapı. Kapı? İKİ AY SONRA Adım... Yine aynı adımlar. Bu kez bazı farklılıklar var. Aydınlık bir gün, güzel bir hava... Arkadan gelen adım sesi... Ah işte bu sefer arkadan gelen adım sesleri yok. Dalgalar var. Korkutmuyor... Kulübeye yaklaşıyorum. İçimde değişik bir his. Bir anda sesler geliyor. Adım sesleri. Tıkıdık tıkıdık... Arkamı dönüyorum. Atlar... Koşuyorlar, koşuyorlar, koşuyorlar... Özgürlüklerini tüm dünya görsün istermişçesine... Son kez gözlerimin önündeki tabloya bakıyorum ve önüme dönüyorum. Anahtarı alıyorum. O günü hatırlatıyor. Saksıyı yerine yerle
1 part