"Sevgili okur, diye başladım satırlarımı yazmaya. Bu, ruhundan akan kanın rengini saçlarında taşıyan ve ervahının boynuna astığı idam ipi ile yaşayan bir kızın hikayesi."
Bir evrenin kaderi, birbirine bağlı kalpleri saklayan beş silinmiş hafızanın elinde. Bugünün payına düşen kefaret ise geleceği kurtarırken geçmişi hatırlamak.
Asırlar önce büyük bir gururla kabul edilen bir görevi unutmak, o görevi icra etmeye engel olmamalı. Asırlar önce sevinç kokan gülümsemelerle gerçekleşmiş bir evlilik, geleceğe bırakılan bir sevda, unutuldu diye geçmişte bırakılmamalı.
Yıllar önce gerçekleşmiş ve masum insanların tükenmiş nefesleriyle kirlenmiş Guera Savaşı nedeniyle birbirinden koparılan üç evreni yeniden bir araya getirmek, zamanında bu görevi onurla kabul eden Salvadores'e düşmektedir. Ancak bu grubun beş üyesi de, yüzyıllar önce kaybettikleri hafızaları nedeniyle hem bu göreve hem de birbirlerine yabancıdır. Milyonlarca insanın hayatını kurtarmak uğruna gerçekleşen bu yaşam savaşının bileti kendilerine kesilen ve ümit dolu bakışlar, saf kalplerden kopan dualar eşliğinde yolları gözlenen Salvadores, her şeye rağmen görevi kabul edecektir. Beşinin de Piedra Arterial'i birleştirmek üzere çıktıkları bu yolda zihinlerini meşgul eden soru, hafızaları geri geldikçe kalplerinde gizlenmiş sevgi ve aşkın yeniden gün yüzüne çıkıp çıkmayacağıdır.
"Siyah bir gül var elimde. Kokusu ölü bir ceset, dokusu yaralı bir yürek ve her bir yaprağı ölüme bir davet."
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler daima onun boynunu süslemiştir. Lüks içinde yaşarken hayatta istediği her şeye kolayca sahip olmuştu. Üzerine titreyen iki abisi, onu hep güldüren kız kardeşi, iyi bir yengesi ve onu sürekli çıldırtan bir hizmetçisi varken hayat ona karşı fazlasıyla cömertti.
Tüm bunları ne bozabilirdi ki?
Bir gece korkunç bir ritüele kurban edildiğinde gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Orta Çağın hiyerarşisinin içinde kalmışken eve dönmek hiç kolay değildi. Kendi dünyasında bir öğretmenken Ölümsüzlerin akademisinde bir hizmetçi olunca, sınıf farkının acımasız gerçekleriyle yüzleşir. Burası onun dünyası değildi, burası barbarların hüküm sürdüğü Araftı ve o, hayatta kalmak istiyorsa lüks alışkanlıklarından ödün vermeyi öğrenmeliydi.
***
"Medeniyet yoksunu, vahşi barbar!" diye ona sesimi yükselttiğimde çatılan kaşları umurumda bile değildi. Tüm gün kuyudan su çeken o değildi.
"Şu sivri dilin bir gün başına bela olacak." Sert bakışlarla beni uyardıktan sonra merdiveni işaret etti. "Kahyadan fırça yemek istemiyorsan işinin başına dön."
"O kadın bir cadı." Ondan bahsederken bile tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Bence benden nefret ediyor."
"Hayret." Kaşları alayla yukarı kalktı. "Oysaki çok sevilesi bir kadınsın." İğneleyici sesiyle ters ters ona baktım. "Sizde öyle Savcı Bey," dedim oyunbaz bir ifadeyle. "Sizi görenlerin yüzünde güller açıyor."
"Bunu inanarak söylemiyorsun."
"Tabii ki inanarak söylemiyorum."
Gülerek bana ikinci kez merdiveni işaret etti. "İşinin başına dön aksi taktirde yarın seni sınıfıma almam. Bir hizmetçiye ders verdiğim için yeterince sorun yaşıyorum."
Bu vahşiler kendi dünyamda ne kadar zengin ve asil olduğumu anlamak istemiyordu.