Peri Karaca, on yedi yaşındayken ailesini parlak korların oluşumuyla büyüyen yangında kaybeder ve büyük bir buhranın içine girer. Hayatın devam ettiğine kendisini inandırmaya çalışan genç kız, bir gece ansızın kaçırılmasıyla geçmişinde savrulur.
Sonsuz bir sır döngüsü ve cevaplanmayan sorular önüne çığ gibi serilirken geçmişinden kaçabilecek miydi? Yoksa tanımadığı kişilerle boğulup ölümü mü tadacaktı?
Kaderi çizildiğinde Peri, yanmayı tercih edecekti.
Bir yangın başladı, önce her yeri duman altına çevirdi sonra yavaşca sönmeye başladı.
"Küllerle kaplı benim kalbim istesen de temizleyemezsin." Dedim boğazımı temizlerken. Ellerini yanaklarıma koyup yüzüme baktı, sanki yüzümün her ayrıntısını izlemek istiyor gibiydi. Parmakları usul usul yanaklarımı okşadı anlık hisle gözlerim kapanırken dudaklarım tir tir titriyordu.
"Sen benim dönüm noktasımsın, sen istersen o kalbini kor ateşlerle kapla canım ne kadar yanarsa yansın ellerim daima orada kalacak, Peri."
Gözlerimi açmadım, sakince bekledim nefes alışverişlerimi düzeltmeye çalıştım, elleri saçlarımı bulunca dudaklarımı sarkıttım."Bile bile ateşe yürüyoruz, yapma." dedim sakince.
Bir genç kız düşünün, reşitlerinin yaşlarından daha fazla olgunluğa sahip ve elinde ki her şeyi kaybetmiş bir genç kız.
"Ben ne kadar küllerimden doğarsam doğayım, sonu hep alev."
Bazen dikenli yollardan geçer insan ayakları dikene her battığında kanar kalbinde derin boşluklar oluşur kabuk bağlamış yaralarla dolu boşluklar.İşte bu iki kişi bu boşluğu ve yaraları zor da olsa sarmayı ve doldurmayı başarıp birbirlerine ölesiye tutsak olmuşlardı...Aşkın Esareti kalplerinde derin bir damgaydı artık.