Dünya insanların yapısını bozan bir virüsle kavrulurken ben evde her şeyden ümidi kesmiş pencere kenarından dışarıya bakıyordum. Yolun karşısında uzun boylu bir çocuk sweatshirtünün şapkasını kafasına geçirmiş yavaş yavaş yürüyordu. Bir anda durdu. Napıyordu bu? 5 saniye öylece durdu. Sonra yavaşça kafasını benim ona baktığım pencereye doğru çevirdi. Gözleri daha da hızlı bir şekilde kaydı ve gözlerimle buluştu. Çocuğun gözleri hayatımda gördüğüm en koyu siyahtı. Siyahtan da siyahtı. Sonra bana bakarak evin önündeki kaldırımlara doğru yürüdü, ikinci kattan şaşkın şaşkın ona bakıyordum. Dikkatlice ona bakarken o evin önüne gelmişti, hâlâ gözlerim içine bakıyordu. Tam konuşmak için ağzını açacaktı ki bir anda yüz ifadesi değişti ve gözlerini büyülttü. Yüzündeki damarlar çıkmaya başlamıştı ve vücudu aniden kasılıp gevşiyordu. Tanrım bana virüs bulaşmadığı için şanslıyım diyeceğim ama halka duyurulan belirtilerde kasılma gibi bir şey yoktu. Düşüncelerimden sıyrılıp çocuğa dikkatlice baktığımda eliyle gözlerini kapatmıştı. Kasılmaları da kesilmişti. Öne doğru eğildi. Derin derin nefes alıp veriyordu ki bir anda tüm gücüyle bağırarak ellerini gözlerinden çekti ve dizlerinin üzerine çömeldi. Hâlâ yere bakıyordu. Yüzünü yavaşça bana doğru döndü. LÜTFEN RÜYA GÖRÜYOR OLAYIM diye yüksek sesle söylendim çünkü şu an bana bakan çocuğun gözleri bebek mavisiydi. "Yardım et....lütfe-en" Bunu zorlukla aldığı derin nefesler arasında söylemişti. Virüsün bulaşmasını umursamadan açtım pencereyi ve ona bağırdım: "HEY! SEN İYİ MİSİN? AMBULANSI ARAYACAĞIM LÜTFEN SAKİN KALMAYA ÇALIŞ VE DERİN NEFES AL!" ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~All Rights Reserved