24 yaşıma kadar kimsemin olmadığına, hatta ailemin beni bile isteye bıraktığına inanırdım. Benim 24 yaşıma kadar umudum yoktu, içimdeki umut beni terk etmişti. Öyle bir anda, öyle bir vakit oldu ki beni terk eden umudum yeniden geldi.
Yağmur, bebekken yurda bırakılan bir kız çocuğu. 24 yaşına kadar tek başına olan bu genç kız, aniden kendini kalabalık bir mahallede bulur. Belki de bu mahalle ona aşkı, aileyi, hiç yaşayamadığı eğlenceyi, tutkuyu, heyecanı, hatta ve hatta çocukluğunu verir. Ya bu mahalle Yağmur'a aitse?
Bulut, 7 yaşında daha küçücük çocukken ailesinin ölümüne şahit oldu. 18 yıl boyunca her kötülüğü yaşayan Bulut, 25 yaşında en güzel dönemlerini yaşadı. Peki ya Yağmur'un ailesinin Bulut'la bir bağlantısı varsa?
Umudunuz gitmesin. Hayatta en kötü şeyleri yaşarsınız ama birgün hayat sizi öyle bir mutlu eder ki, giden umudunuzun nasıl yeniden geldiğini anlayamazsınız.
Unutmayın, içinizdeki umudun bittiği gün, ölüm gününüzdür.
"Bir daha yüksek sesle konuşma yok tamam mı?" Sesinde yumuşak bir tını vardı. Normalde ona göre olmayan bir sesti. Yutkunmamak için zor tutum kendimi.
"Niye ki?" Demeden edemedim. Merak ediyordum benim ondaki yerim neresiydi?
"Sesinin kısılmasını istemiyorum Akça." Şuan başka bir durumda olsak anında 'yaa' diye demeden edemezdim ama şuan gülümsemedim. Kızgındım ya ben ona.
"Niye?" Dedim tekrardan. Sinirlenmesini bekledim ama sakince soruma cevap verdi.
"Senin sesini duymam gerekiyor."
"Niye?" Sabır diler gibi başını iki yana salladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp gamzelerini göstererek gülümsedi.
"Sesin bana huzur veriyor."