Bir arazi. Deney yapılmak için sokaklardan toplanan onlarca sahipsiz çocuk. Boş bir bina. Onlarca doktor,çocukların deyimiyle kötü adamlar. Ellerinde eldivenler, yüzlerinde hijyenik maskeler, üstlerinde önlükler, parmaklarında aletler, makaslar, neşterler, iğneler.
Üzerlerinde denenen onlarca deneyden, ilaçlardan sonra kimisi saçlarını, kimisi gözlerini, kimisi konuşma yetisini, kimisi koklama yeteneğini, kimisi organlarını kaybediyor.
Çizik mezar taşları, onların deneyler esnasında çizilen dizlerini, ellerini, kollarını simgeliyor.
Onların bedenleri ayakta ancak ruhları tabutta. "Mezar taşları" ise bu cümleye hitap ediliyor.
"Ellerim, ayaklarım, saçlarım, gözlerim, bedenim."dedim hıçkırıklarımın arasından, ağlıyordum.
"Kalbin" dedi, evet demek istedim. En çok da kalbim.
"Hepsi onlar için makinaya dönüştü, ben düğmeleri olan ve insanların kontrol edebileceği bir alete dönüşmek istemiyorum" dedim başımı dik tutarak.