Ne kadar tişörtüne sürerse sürsün ellerinden çıkmayan kan daha da çoğalıyordu. Dizlerine kadar içinde bulunduğu su kanlıydı, kırmızıdan başka bir renk yansıtmıyordu. Suyun üstünde dağılmış organlar duruyor, yavaş yavaş ona doğru geliyorlardı. Hemen arkasındaki gölge ise -şeklinden belliydi ki kendi gölgesiydi- kulağına bir katil olduğunu ve bunu asla değiştiremeyeceğini fısıldıyordu.
Sudan çıkmaya çalıştı, adım attıkça daha da battı, battıkça daha da çoğaldı fısıltılar. Sanki artık fısıltı değil de tüm dünyanın duyabileceği kadar yüksekti sesler. Kulaklarını koparmak istedi. Ağzına sarılan eller nefes almasını engelledi. Bedenen boğulurken ellerin ruhunu da boğduğunu düşündü.
Ellerini ağzını çevreleyen ellere sardı ve çekmeye çalıştı ama daha da sıklaştı. Suda çırpınırken eline gelen ilk şeyi savurdu arkasındaki bedene. Bir bıçak. Ve en sonunda soluklanırken farketti elindeki bıçağı. Yine birini öldürdüğünü. Çığlık attı, boğazı yırtılana kadar ve çığlık attı her saniye artan fısıltıları bastırana kadar.
.
.
.
[(angst!) şiddet ve rahatsız edici sahneler içerir.]