Sensizliğin sesi çığlık olurken boğluyordum ürkek korkularımda.
Bir bilsen yalnızlığımı,
Sen de benim gibi terk edilmiş yitiklerini arardın.
Gidişin sendeleyen bedenime yankılanan bir vedaydı, en zayıf anımda.
Ardında bıraktığın ağır aksak zamanlarda yutkunuyorum.
Zindan görmüş gözlerim kendi cinayetini işlerken; ben nehirlerde yüzüyor boğuluyorum.
Canımı acıtıyor emanet duyguların.
Yokluğunda sımsıkı sarılıyor, bense üşüyorum.
Cephelerde savaşan binlerce faili meçhul duyguların katili oldun; bense bombardımana tutulmuş bir kent gibiyim.
Süzülürken gözden yaşlar, takvim yapraklarını koparmaktan çoktan vaz geçtim.
Acıtan bir ölünün bu satırları bir daha okuyamayacak olmasından değil bu hüzün.
İçim öylesine karanlık , kendime bakmaya korkuyorum.
Uçurumun dibinde , kabul edemem güneşin varlığını sensiz.
Ben, sen doluyken , seni karanlığa mahkum edemem.
Yazık! Senden arda kalan hüznü bile yaşamayı beceremeyen bu yürek yokluğuna alışmak da istemiyor, dağıtıyorum kendimi yine.
Hayatımdaki en değerli sana veda ettim, nereden bileceksin!
Çalınmış hayatımın içinden sana bakarken, her baktığım yerde seni görüyordum.
Üşüyorum biraz sevgili, kendimi ne zaman öldürmüştüm?
Unutmuşum, bu gece ölen sadece bedenim.
Kaç asır oldu sen gideli?
Vedasız gidiyorsam seni sevmediğimi düşünme.
Sadece rahatsız etmeye kıyamadığımdan.
Gidişimi de önemseme, bu gidişim her zamanki gibi sıradan bir gidiş olsun.
Ölüm meleği ruhumu kabzettiği ilk zaman sen olmalısın yanımda.
Derler ya ölüm meleği sevdiğinin kılığında gelirmiş. Bilmiyorum, sen gibi gelecek mi yanıma?
Sonra sen kaybolacaksın.
Ruhum bedenimden ayrıldığında dönüp bedenimi izleyeceğim. Ellerimden tut, seni hissedeceğim.
Orda sen olmalısın, korkma artık ölüyüm.
Zararım dokunmaz sana.