Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum" diyor Fernando Pessoa.
Bende onu gördüğüm andan beri bu sonu olmayan boşluktayım.
Yıllarca uğraştım bu şöhret için. Kusursuz bir hayata, büyük başarılara, sevdiğim insana ulaşmak adına kendim olmaktan fazlası gerekti. Sahip olduklarımı tümüyle kaybetmek gibi. Oysa ben kendimden başka hiçbir şeye sahip değildim. Ve sahip olduğum tek şeyi bırakmayı göze alacak, kendimden vazgeçerken bir kez olsun düşünmeyecek kadar gözümü karartmıştım.
Ödül gibiydi bu hayatı, kim olduğumu unutmak.
Basit sanmıştım kendim olmamayı, aynı bedende bambaşka bir kişiliğe bürünüp yaşamayı.
Ama değilmiş, acılar daima insanın gölgesi gibi peşinden gelirmiş. Anladım ki kusursuzluğun içinde en ufak bir kusur bile gerçeği ele vermeye yetermiş
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır.
Duru amacına ulaşır fakat bilmediği şey ise seçtiği adamın karanlık dünyasıdır.