Ezra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel değil mi ? Fakat ailemi, kahramanım olan babamı o pislikten korumak bu sefer benim ellerimdeydi. Ellerime yüklenen bu ağırlık, ellerimi ve ruhumu her ne kadar yaralasa da, hayallerimi yırtarak bu yaralara sarmıştım. Bu yaralardan kan değil çaresizliğimin sessiz haykırışları akıyordu. Ruhum kendini düşlerime asmış, intihar etmişti. Bedenim her şeye inat dimdik durmaya çalışırken, umudum ; göz yaşlarımı biriktirdiğim denizde boğularak can vermişti. Buraya kadar her şey çok karanlık. Kalp kalbi görmüyor, kimse sol yanlarının sessizce haykırdığı yardım çığlıklarını duymuyordu. Ta ki o ana kadar. Yağmur yağdı, gökkuşağı ortaya çıktı. Nefretin erittiği gökkuşağı yer yüzüne akarak kalplere doldu ve o an kapı tıklandı... Gelen her şeyi değiştirecek olan ; AŞK'tı. Bu karanlığın aydınlanma hikayesi değil, bir aydınlığın öldürülüşünün hikayesidir.... © Tüm hakları saklıdır. İznim olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Yayın tarihi ; 20 Şubat 2015 NOT ; İznim olmadan Şebefruz ve Leyl-i Tarık isimleri kullanılamaz. 17.12.2017 Genç kız edebiyatı #3
49 parts