Renklerinde hisleri vardır bazen... Siyah bir bulutun, beyaz bir buluttan daha iyi geldiği zamanlar olur ruhumuza; iyi niyetimiz su istimal edildiğinden. Aslında empati duygumuz boyumuzu aşmıştır çoktan. Bir kedinin bir çiçeğin hatta ve hatta bir duvarın yerine koyarız kendimizi ara sıra. Hiç beklememişizdir ama nasıldır biliriz yıllarca bir saksıda durmak ne demek. Tüm çabamız bu yüzden değil midir zaten ? Bildiğimiz tek şey, bazen aşamadığımız tüm engel, belki en yakın arkadaşımız, sırdaşımız... bu duvarlarken bir duvar yerine koyulmamak adına yürümez miyiz bazen yolu? Ve sonunda; yani korkuyorum ki, O duvarların altında kalmaz mıyız bizde? Enkaza dönüşmez miyiz? Yıkılmaz mı başımıza hayaller? Yoksa bir ev inşa eder miyiz?
Ama...
Ev ne demek ki 21. Yüzyılda?
Dört duvar bir çatı daha çok sığınak çünkü zannımca,
Zira yıkık dökük bir evin içi, bol sıfırlı bir çatının altından fazlasıyla sıcak olabiliyor;
İçindeki insanlar da ev hissini barındırıyorsa.
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.