Dağların yamaçlarına saklanan kuşların, sesiyle söyledikleri şarkıdaki mahsun yüzüm ben.
...
Kapının ardında asılı tüfeği alıp çeneme dayadım;
"Ya burdan çıkmama izin verirsiniz ya da burda kendime kıyarım."
Elini uzattı;
"Dur, dur yapma tamam.. tamam "
Usulca bileğimi yere doğru salladım. Hemen elimdeki tüfeği kaptı, yere düşen bedenimi sürüklemeye başladı. Ne yaparsam yapayım sonum yoktu, çünkü ben kapının önüne atılan cansız bedenin suretiydim sadece.
Yerden kalktım, sürüklediğim bacaklarımla babamın kapısına dayandım. Üstüm başım çamur, ayaklarım kan revan içinde. Üzerimdeyse dünden kalmış kirli bir gelinlik.
Kalan son canımla tahta kapıyı yumrukladım. Silik, cılız bir gözle kapıdaki simayı tanımaya çalıştım. Bana baktı, kapıya yaslanan elimi tuttu, hiç erinmeden toprak yola savurdu;
"Ölseydin ya geleceğine. Ölseydin ya."
Ben Nihan, yüreğin derinlerine saklanan gizli bir sırdım halbuki. Anladım ki yaşamayı da yaşatmayı da hak etmeyen zavallı bir kuldum.
Gerçeklerden yola çıkılarak yazılan bir hayat hikayesi.