"Beni neden dinlemiyorsun?" gözümden bir damla yaşın yavaşça yanağımı ıslattığını hissettim. Bacaklarım zangır zangır titrerken onun içindeki saf öfke gözlerinden okunabiliyordu.
"Sen insanlara neler yaşattığının, bana neler yaşattığının farkında mısın? Sen nelere sebep olduğunu hâlâ göremiyor musun?" bana bağırmamasını diledim, bana sarılmasını... Her şeyden önemlisi, bana inanmasını istedim...
Oysa artık beni görmeye bile tahammül edemiyordu. Bana inanmıyordu. Ona daha neler olduğunu bile anlatamamıştım. Bana inanması bir kenara, o beni dinlemiyordu bile.
"Ağlıyor musun bir de?" dedi, alaycı bir tonlamayla.
Hayır, olmaz. Ben ağlayamazdım. Ben o gün, insanlığımdan büyük bir parça söküp atmıştım. Bir daha o kadar güçsüz düşersem, bu çekilen acıların hepsi boşa gider.
"Sen onları öldürdün! Katilsin sen."
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...