Denizin dalgaları gibiydi tutunduğumuz umutlar. Bir geliyor, bir gidiyor. Kaybettiğimiz umudu bize geri vermek istercesine kayalara çarpıyordu dalgalar. Sanki gelirken getirdiği umutları giderken götürmeyecekmiş gibi. Kafamı ona çevirdim ve o derin ela gözlerine baktım.
"Senin dünyan ne kadar, Çağlar?" dedim gözlerine bakmaya devam ederken.
Hiç düşünmeden "Siyah kadar," dedi. Afallar gibi oldum.
"Başka?"
Biraz durdu ve düşündü. Sonra o içinde kaybolduğum ela gözlerini bana çevirdi. Dudaklarının kenarları hafif bir şekilde kıvrıldı ve "Sen kadar, Toprak," dedi.
Kalbim tekledi ve istemsizce bir gülümseme yerleşti yüzüme. Ona bakmaya devam ediyordum.
"Sen hep böyle kal, olur mu?" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle.
"Nasıl?" dediğinde sesinde hafif şaşırmış bir tını vardı. Gülümsedim.
"Siyah kadar. Ben kadar..." dedim.
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam.
Şimdi her şeyden çok istediği bir şey vardı. Onu alarak buz tutmuş kalbinin en güzel köşesine saklamak, gülümsemesiyle çıkan güneşte ısınmak istiyordu.
Hale Seçkin.. onu 1 yıldır kanatlarının altında yaşatıyordu. Her ne kadar BERCESTE bunu bilmesede...
+18 içeriklidir. (sahneler/ argo kelime ve konuşmalar vardır.)