Denizin dalgaları gibiydi tutunduğumuz umutlar. Bir geliyor, bir gidiyor. Kaybettiğimiz umudu bize geri vermek istercesine kayalara çarpıyordu dalgalar. Sanki gelirken getirdiği umutları giderken götürmeyecekmiş gibi. Kafamı ona çevirdim ve o derin ela gözlerine baktım. "Senin dünyan ne kadar, Çağlar?" dedim gözlerine bakmaya devam ederken. Hiç düşünmeden "Siyah kadar," dedi. Afallar gibi oldum. "Başka?" Biraz durdu ve düşündü. Sonra o içinde kaybolduğum ela gözlerini bana çevirdi. Dudaklarının kenarları hafif bir şekilde kıvrıldı ve "Sen kadar, Toprak," dedi. Kalbim tekledi ve istemsizce bir gülümseme yerleşti yüzüme. Ona bakmaya devam ediyordum. "Sen hep böyle kal, olur mu?" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. "Nasıl?" dediğinde sesinde hafif şaşırmış bir tını vardı. Gülümsedim. "Siyah kadar. Ben kadar..." dedim.