"Seni hiç sevmedim, sevmiyorum ve sevmeyeceğim."
Aptal kalbim, gerçekleri haykıran zihnime ayak uydurduğunda dizlerimin bağı çözülüvermişti, dengemi sağlamak için kendimi duvara yaslarken kalbimin atışlarına dayanamaz haldeydim. Beni öldürmeye yeminliymiş gibi atıyordu, işte tam bu anda insanların neden delirdiğini anladım. Gerçekler, zehirli bir bıçak gibi insanın ruhunu deşiyordu. Gözlerimin gördükleri, kulaklarımın işittikleri bir olup beni yerle yeksan ediyordu.
"Hayır, öyle deme. Öyle deme..."
Sevilmemeye dayanabileceğime dair inancım yoktu, sevgiye açlığım beni onun kollarına sorgusuz sualsiz bırakmışken dediklerine inanamazdım. İnkar, sahip olduğum tek şeydi.
"Düğünümüzü kana bulayan adam,"
Gözlerindeki sadist mutluluk parıltıları ile tüylerim diken diken olmuştu, sesi kadar nazik ve sakin olan adımları ile uzaklaştı benden. Ben ise her şeye rağmen onu takip ettim, nefeslerimi kesmek için kuşandığı bıçakla ölmeyi bekliyordum. Söyleyeceklerini duymalı, beni arafta bırakmasına izin vermemeliydim.
"...senin baban. Oraya da senin için gelmişti; tüm bu silahlar, çatışmalar hepsi küçük prensesini kötü canavarın pençesinden kurtarmak için."
"Yalan söylüyorsun, yalancısın sen!"
"Yalan mı? Eğer işin ucunda alınacak bir intikam olmasaydı sana gerçekten katlanır mıydım sanıyorsun? Senin inandığının aksine ben, hayır kurumu değilim. Babacığının gidişini atlatamamış, acınası küçük bir kız çocuğun sen. Arzulanabilir, hiçbir yanın yok."
Yetişkin İçerik