Bir varmış, bir yokmuş... Bir ayçiçeği tarlası varmış. Tam tepesinde tüm ihtişamıyla Ay, gökyüzüne birer çiçek gibi serpiştirilmiş pasparlak yıldızlar ve sabah olduğunda ufkundan doğup tüm ışığıyla ayçiçeği tarlasını besleyen Güneş. Tarlanın ortasında tüm ilahi, masalsı güzelliği bozan, kokuşmuş ve olanca haliyle bütün güzelliği bozmaya yemin etmiş bir çöp torbası. O ayçiçeği tarlası benim kalbim olsa gerek, sen onu kirleten o çöp torbasısın sevgili. Tüm güzelliği, taze iyiliği, neşeyi öldüren sensin. Ama annem hâlâ neden güzel çiçekleri büyütenin de hep biraz gübre ve zehirli ilaçların şaşırtıcı büyüsü olduğunu söylüyor? Hayır sevgili, sihir değil. Sen yine de en iyi ihtimalle, bir insanın sonunu kendi kendine getiren; onun hayatını da samançöplerinden oluşan bir düğüm gibi bağlayıp, ucunu aleve veren yapışkan büyü olurdun. Gözümdeki sihrini kaybedip yerini hayal kırıklığıyla sarışımın üstünden çok kahkaha ve gülüşünüz geçiyor. Beni zehirledikçe karşımda mutlu olduğunuz günlerin yarasını, geceleri uyumadan önce; gözyaşlarımla temizleyip, sebebinden kestiğim saçlarımla sardım ben.
"Sevilmek isterken iliklerine kadar sevgisizliği hisseden herkese..."
(...)
"Senin şımarıklıklarını çekecek bir adam değilim."
Sözleri üzerine gözlerim gözlerinde asılı kaldı. Kelimeler zihnimde bir oraya bir buraya kaçışırken hepsini bir araya toplamak oldukça zor olmuştu. Sakin ol Efsan... Kalbimdeki anlamsız ağrıyı görmezlikten geldim. Çenemi havaya dikip ters ters ona baktım. Giydiğim siyah topuklular sayesinde aramızdaki boy farkı bir kafa mesafesi kadarken gerginlikten kuruyan dudaklarımı ıslatıp onunkiler kadar acımasız olan sözlerimi sarf ettim.
"Bende sana şımarıklık yapacak bir kadın değilim."
Yayın tarihi: 12.05.2024