Yine güzel bir günün sabahında,gün ağarmış son baharın yapraklarını döktüğü bir gün idi.Günlerden, Pazartesi,saat 07:00 idi.Miskin, miskin yatağın içinde dönüp duruyor, bir türlü kalkmak istemiyor idim.Ama kalkmak zorundaydım. çünkü gitmem gereken bir okul ve akabinde yapmam gereken bir sürü iş beni bekliyordu. Zar,zor kalktım,elimi yüzümü yıkadım ve aynaya baktım.Evet biraz uykulu biraz mahmur ve isteksiz bakışmanın ardından,
içeriden bir ses.Annemin sesi idi. Oğlum kalkmadın mı sen daha,bak geç kalıcaksın!!! ben ise hemen telaşlanır hemen çantamı alır ve hemen yola koyulur ve yarım saatte dolmuş beklerdim. Dolmuşa yetişebilmek için hızlı adımlarla yürüsem de dolmuş bazen beni almadan giderdi ve ben, bir yarım saat daha dolmuş beklerdim. Uzun bekleyişten sonra dolmuş gelir ve ben,dolmuşla bir türlü gidemediğim okuluma en sonunda giderdim. Gel gelelim bendeniz cengiz geç kaldığım için geç kaldı kağıdı alırdım.Ama yinede yarım gün olsa dahi yok yazılırdım kaçış yok almak zorunda idim.
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk.
Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size uğruyordu.
O an iki yolum vardı.
Ya sevecektim, ya ölecektim.
Sevmeyi seçtim. Onu sevmek de ölümü daima nefes gibi ensende hissetmekti.
"En büyük savaşların ortasında kurak topraklardan bile bazen çiçek açar, bombalar etki etmez, kökleri sımsıkı tutunur. Bir bakarsın renkler canlanır, güzel kokar her yer. Sen bu çiçeksin diyemem, biz bu çiçeği temsil ediyoruz diyebilirim.
Özgürlüğümüze."
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.