---
Küçük kız, omuzları çökük bir şekilde girdiği parkta, gördüğü yüzle sevinçle şakıyarak minik ayaklarını oraya doğru ilerletti.
"Gri gözlü!"
Küçük çocuk, duyduğu tatlı sesle hızla arkasını döndü ve yeni oyun arkadaşına gülümsedi. Kendinden nereden baksan iki yaş küçük olmasına rağmen, bazen bu çocuğun, ondan bile akıllı olduğunu düşünüyordu.
"Unuttun mu beni?" Ah, sonunda o beklediği soru gelmişti! Karşısındaki bu küçüğün, onu her gördüğünde sorduğu tek bir soru vardı: "Unuttun mu beni?" Neden sorduğunu hiçbir zaman anlayamamıştı ama cevabı her zaman aynı olurdu.
"Unutmadım, küçük."
&&&&&&&&&
Genç kız, oturduğu bankta sessizce düşüncelere dalmışken, yanına biri oturdu. Kız, yanına oturan kişiyi görmek için başını çevirdiğinde gri gözlerle karşılaştı. İlk şaşkınlığını atlatıp yeniden önüne döndü, ancak zihni ona bir oyun oynamış olamazdı. Hemen tekrar yanındaki kişiye döndü.
Gri gözler mi?
Yanındaki kişi sessizce önüne bakmaya devam ediyordu. Ama artık emindi.
Bu oydu! Rüyalarında gördüğü o küçük çocuk! Heyecanla yerinde doğrulup ona döndü. Hiç düşünmeden, her karşılaştıklarında söylediği o tanıdık cümleyi bir kez daha dile getirdi.
"Unuttun mu beni?"
Ancak bu kez aldığı cevap, geçmişte duyduklarından çok farklıydı.
"Hatırlamam mı gerekiyordu?"
Bir mahalle. İki kadın. Ve yavaş yavaş içeri sızan yepyeni bir hayat...
Hüma ve Miray, geride bıraktıkları onca karmaşadan sonra küçük bir mahalleye taşınırlar. Yenimahalle; sokaklarında çocuk kahkahaları, balkonlarında çiçekler, pencerelerinden umutlar süzülen bir yerdir.
Burada, tozlu raflardan silinmiş bir hayalin peşindedirler: Bir pastane. Küçük bir dükkan, büyük bir başlangıç.
Ama bazen hayat, tam da en sessiz anlarda başlar. Fırın kokularının arasına anılar karışır, mahalleye sinmiş sesler kalbin içine işler. Camdan içeri yalnızca güneş sızmaz; geçmişin gölgeleri, geleceğin ihtimalleri ve belki... bir çift göz de o camın ardında bekler.
Bu, acele etmeden anlatılan bir hikâye.
Yavaş yavaş.
Tıpkı mutluluk gibi...