Sevgili dost..
Muhammed bu iki kelimeyi ilk yazarken, yazdığı kadını ne tanıyordu, nede onu farketmişti.
Belki defalarca görmüştü onu o aynı mahallede..belki belki bir bankta Yanyana oturmuş, belki birbirlerini görmeden aynı otobüse binmişlerdi.
Onu adını bilmediği, kaçtıkça içine düştüğü, attıkça kurtulamadığı, arkasını döndükçe karşısında bulduğu bu çembere çeken kadını ilk bu kelimeleri yazarak hayatına aldı..
Sevgili dost..
Sevgili dost..
Devâ bu iki kelimeyi ilk okuduğunda ne ona bunları yazan adamı tanıyordu, nede onu farketmişti. Aynı mahallede evlerine giderken kimbilir kaç kere rast gelmişlerdi. Kimbilir kaç kere eve aynı saatte girmişler, yada kaç kere aynı saatte odalarının camını açıp aynı temiz havayı içlerine çekmişlerdi.
Onun kalbini tanımadığı bu duyguya esir eden, aynaya baktığında içindeki varlığını gördüğü, sanki ondan bir parçaymış gibi hissettiği, onu iyileştiren ve aynı zamanda hasta eden, onu bu ateşe düşüren aynı zamanda onu bu ateş olmadan donmaktan kurtaran bu adamı hayatına ilk bu kelimeleri okuyarak aldı..
Sevgili dost..
Bu iki kelime onları hem birleştirdi, hem ayırdı. Hem yaktı, hem tedavi etti. Hem susattı, hemde suya kandırdı..
Bu iki kelime onları uçsuz bucaksız aşıklar çölünde, sonsuz Sevda yoluna saldı..
Selam olsun sevdalılara ve selam olsun o yolda alnı ak yürüyebilenlere..
Sevgiler..
Suikasti yapacağı yer üst kıdemde bir askeri karargahtı ve orası en iyi eğitilmiş askerleri barındırıyordu. Ve araştırdıklarına göre General'in kızı Âmine'yi parmak izi almadan içeri alıyorlardı. Çarşaf ve maskeyle kendini kamufle edebilirdi genç kadın. Askeriyede Âmine'yi daha önce görmüşlerdi. İki santimlik bir boy farkı dahi olsa bunu fark ederlerdi. Âmine ondan 5 cm daha uzundu ve bu yüzden boyu ona yakın olsun diye altı dolgu topuklu spor ayakkabı giymişti.
Üzerinde ki çarşaf bol olduğu için ondan daha zayıf olduğu belli olmuyordu. Mavi gözlerine Âmine'nin bal rengi gözlerini lensle taklid edince herşey tamamdı. Bilerek onu seçmişlerdi. Bir karargâha girip oranın en yetkili General'ini öldürmek ancak onun altından kalkabileceği bir görevdi. Ve bunu başaracaktı! Bugün örgütlerinin kabusu General Hamid Aladağ ölecekti!
Üstelik bunu öz kızı Âmine Aladağ yapacaktı.
En azından herkes böyle bilecekti...
🗝️
Burası Hemsâye Adası'ydı.
Dört tarafı denizle kaplı, içi huzur dolu bir kara parçası. Sanki burası dünya da temiz kalmış tek yerdi. Hâlâ insanlar düşenin üzerine basıp geçmek yerine birbirleriyle yardımlaşırdı, hoşgörü vardı mesela hangi dine, ırka, yahut giyimde olduğuna karışmıyorlardı burda insanlar. Birlikte huzur içinde yaşayıp gidiyorlardı.
Aylardan Temmuz'du. Hemsâye'nin çiçek açtığı en göz kamaştırıcı zamanlarındanlardı. Çiçekler takmış bir gelini andırıyordu Huzurun Adası. Rengarenk eski usül boyanmış evlerin balkonlarına tırmanıyordu Begonvil çiçekleri. Yanından yürüdüğü ahşap konağın duvarlarını saran asmanın yapraklarını toplayıp hasır sepetine biriktiriyordu bir genç kız. Şimdi bu nadir kalmış temiz beldeye kendi karalarını çalmaya planlıyordu kara ruhlar. Elbette ki onlara set vuracak kahramanlar mevcuttu. İşte serüven böyle başlayacaktı.