Köylerinin en güzel yeri miydi yoksa ona mı öyle gelirdi, bunu tam bilmiyordu; ama orada geçirdiği günlerini düşününce kendisinin haklı olduğunu düşünürdü hep. Orada bazen dedesi ona güzel hikâyeler anlatır bazen de arkadaşlarıyla oyunlar oynardı. En çok adını bile duymadığı şehirlere ait hikâyeler dinlemek hoşuna giderdi. Başkaları da anlatırdı; ama dedesinin anlattıkları daha da güzeldi. Bir defasında dedesi ona Osmanlı’nın donanmalarını ve yaptığı savaşları anlatmıştı heyecanla. O anda kendisi de bir levent olmuş, kadırgadan kadırgaya atlayarak yalın kılıç düşmanla vuruşuyordu. Dedesi o günleri şöyle anlatmıştı: -“ Denizde bir karaltı yürüyordu. Adeta bir dev denize girmiş, tüm haşmetiyle düşmanın üzerine yürüyordu. Kadırgalar, yelkenlerini fora etmiş ufuktaki düşman kadırgalarına doğru hızla gitmekteydi. O arada sırma işlemeli yelkenleri olan gemide yine sırmalar içinde duran Kaptan-ı Derya’nın gür ve erkek sesi doldurdu semayı: Bugün zafer günüdür. Vatanına göz dikenlerin başını; (v)urmak Müslüman hakkıdır. Tiz davranasınız yiğitler.” Yelkenler toplandı. Kılıç sesleri sağır semayı çınlatmaya başladı. Toplar hazırlandı ve kadırgalar yan dönerek atış pozisyonu aldı. Hıristiyan kadırgalarından “Allah Allah” sesleri geliyordu. Kadırgalarda kürek çekenler Müslüman kölelerdi, bizimkileri de Hıristiyan köleler çekiyordu. Her iki köle gurubu da bir an önce gemileri birbirine yetiştirmek için çabalıyordu. Müslüman veya Hıristiyan köleler özgürlüğe kürek çekiyorlardı. Yenen taraf kendilerininki olduğu takdirde özgürlük onlarındı. Küreklere var güçleriyle asılıyorlardı bunun için.All Rights Reserved