''Bir daha sizinle karşılamak istemiyorum, hanım efendi.''
Zorlukla yutkundu. Şu anda kendisini ucu bucağı görünmeyen bir denizde, fırtınaya tutunmuş ve ne tarafa gideceğini bilemeden şiddetli bir akıntıya doğru savrulan küçük bir tekne gibi hissediyordu. Ona o kadar çok ihtiyacı vardı ki... Ancak yaşadığı şoku ve arkasından gelen hayal kırıklığını düşününce arkasına bile dönüp bakmadan gitmek istemişti.
''Sen...'' diye mırıldandı. Göz yaşları bulanık görmesini sağlıyordu. Usulca kafasını salladı. ''Peki. Bir daha karşınıza çıkmayacağım.''
Biliriz ki, her zaman her şey bizim beklediğimiz, istediğimiz gibi bitmez. Her zaman sürpriz sonra hazır olmamız gerekir. Belki bu oyunda da sürpriz son ikisinin kavuşması, buluşması olacaktı.
''Ya çok yanlış zamanda karşılaştık ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık. Biz neydik bilmiyorum. Sevgili desem değil, âşık desem değil; bildiğin rastlantıydık işte, ondan öteye gidemedik.''
"Bekle, bir şey demeden gidecek misin?"
Denize bodoslama atlamadan bir kaç dakika öncesi sadece nefes nefese sorduğum sorunun sahibine, bana, kısa bir bakış attı.
"Kelimeleri tükettiğimizi sanıyordum?" Ve kollarını ileri uzatıp denize atladı.
Yapabildiğin en iyi şeyi yaptın. Yine kaçtın.