Sırtımı üşüten soğuklukla gözlerimi aralamaya çabaladım. Gözlerimi açtığımda perdenin uzayan hareketine takılı kaldı gözlerim. Açık olan pencereden soğukluk sızıyordu. Sırtımı yatağın başlığına yaslamış, gözlerimi zifiri karanlığa doğrultmuştum. Vakit girmemişti. Sanırım saat beş civarı. "Bismillah..." Ellerimi saçımdan geçirip gözlerimi kapattım. Omuzlarıma çöken ağırlıkla yumruklarımı sıktım. Göğüs kafesimden özgürlüğüne kavuşmak için çırpınan yüreğimin yanışı ile sertçe yutkundum. Vücudumu üşüten soğukluğa inat yüreğim yanıyordu. Burnumda gezinen ince sızıyla gözlerimi araladım. Yanaklarımdan süzülen yaşları aldanmayıp tekrar gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Yanıyordum. Buluşma ne zaman Yâ Rabb? Ben sensiz geçirdiğim günlerde yanıyorum. Kulağıma gelen çıtırtı sesiyle irkildim. Pencerenin önünden süratle kısa bir beden geçmişti. Yerimden doğrulup pencereye yaklaştım. Başımı dışarı çıkardığımda kimseye görememiştim. "Kim var orda?" dedim sert çıkan sesimle. Özensizce yatağımdan kalkıp dış kapıya doğru ilerledim. Dışarı çıktığımda gözlerimi etrafta gezdirdim. Mahallede birkaç evin ışığı yanmaya başlamıştı. Hayal görme ihtimalini kafamda tartarken başımı iki yana salladım. Basit bir silüet değildi. Boyunun uzunluğunu tespit edecek kadar net görmüştüm. Aklıma gelenle duraksadım. Beni bilmeleri imkansız. Hırsız? Başımı iki yana sallayıp kısaca güldüm. Benim evime gelmeyecek kadar akıllı olmalı. Umursamadım. Bugün uykuyu fazla kaçırdım sanırım. Abdest alsam iyi olacak. Kendine gel Muhammed...