" Merhaba çocukluğum. Küçükken hep büyümek ve daha güçlü olmanın hayalini kurardık. Hayaller gerçek olmak için vardı değil mi ? Büyüdüm, daha güçlü oldum. Ama ben büyüdükçe yaralarımda büyüdü. Kudretim kıvılcımdı, hep aydınlandı dar sokaklar. Şimdi kıvılcım harlandı, güçlendim. Işığım caddeleri bile aydınlattı. Ama o ateşte ben de yandım. Hayallerim de yandı. Gücüm masumiyeti ele geçirdi. Ve ben o ateşle katil oldum. Hem de varlığının ve var olması için çabaladıklarımın katili...Bu benim katil olmamın ve yine bir katil tarafından katledilmemin hikayesi...
Bu benim kıvılcımı harlayanın ben değil, rüzgar olduğunu öğrenmemin hikayesi.
Zehra"
" Bu yazdıklarım sana, ufak ben. Sesimin insanlara fısıltı olduğu zamanlarda, seni susuz bırakmışlardı. Sende korkup 'su' diyemedin. Yağmur yağarken başını gökyüzüne kaldırıp o minik ağzını açardın. Demiştin ya, yağmurun altında susuz bırakıldığın bir gece 'Devasa sularım olacak ve tüm çocuklar o sudan içecek.' Gerçek oldu o basit cümle. Artık okyanuslara sahibim. Ama kendi denizlerimde boğuluyorum. Herkese su verip, herkesi yine o suda boğuyorum. Bedenim su dağıtırken, ruhum delice çırpınıyor. Belki de olmayacak şeylere inanıp ruhumu susuz bırakıyorum... Artık bende katilim. Hem de ruhların ve dileklerin katili... Bu benim katillere meydan okuyup, katil olmamın ve yine bir katil tarafından katledilmemim hikayesi...
Bu benim asıl katilin ruhum değil, dileklerim olmasını öğrenmemin hikayesi.
Elif"
Bu bir çift ruhun, katillere direnirken katil olmasının ve yine bir katil tarafından katledilmesinin hikayesi...
İkra Ela Aslan'a sevgilerle...
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....